Eğer kitap okumayı sevmiyorsanız ya da yıldızınızın klasik eserlerle bir türlü barışmadığını düşünüyorsanız henüz doğru kitapla doğru zamanda karşılaşmamışsınız demektir. En azından ben böyle düşünüyorum. Nasıl ki her eserin tüm okurların beğenisini kazanabilmesi mümkün değilse, kitap okumayı hiç sevmeyen kişilerin bile bayılacağı çok eser var. Sanırım burada asıl önemli olan, doğru kitaplara rastlamayı başarabilmek. Bu noktada da farklı okurlardan gelen kitap önerileri ve listeler yol gösterici olabiliyor.
Klasiklerin, sayısız okurun önyargılı yaklaştığı ya da okumayı mümkün olduğunca ertelediği eserler olduğunu söylemek mümkün. Söz konusu yaklaşıma bazen kitapların kalınlığı bazen de içeriği sebep oluyor. Ancak her klasiği aynı kefede değerlendirmemek gerek. Bazıları, özellikle de modern klasikler; sürükleyici tempoları, güçlü anlatımları ve okuru kendilerine çeken atmosferleriyle klasiklere olan tüm önyargıları yıkabiliyor. Siz de bu önyargıyı kırmak ve bir yerden başlamak istiyorsanız aşağıdaki önerilere mutlaka göz atmalısınız. Gelin; kitap okumayı sevmeyen ya da klasik eserlerden kaçınan okurların fikrini değiştirebilecek 12 farklı eseri birlikte inceleyelim. Farklı klasik önerilerinizi ya da sözünü edeceğimiz kitaplarla ilgili görüşlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!
1. Palto - Gogol
Dünya edebiyat tarihinin köşe taşlarından biri olan Palto, kendisinden sonra gelen bütün Rus yazarları etkilemiş olan ve hatta Rus edebiyatına yön verdiğini de rahatlıkla söyleyebileceğimiz Nikolay Gogol’ün en ünlü eserlerinden...
Yaklaşık 50-60 sayfa uzunluğundaki bir öykünün Rus edebiyatının en önemli köşe taşlarından biri olduğuna inanmak belki güç ama Dostoyevski’nin “Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık.” sözü de bu durumu kanıtlıyor. Kendinden sonra gelen tüm Rus yazarları etkilemiş olan Nikolay Gogol, çarlık döneminde kaleme aldığı öyküleri, Petersburg Öyküleri isimli bir derlemede buluşturmuş. Sıradan bir adamın güç bela edindiği yeni paltosunu çaldırmasının ardından üzüntüden adım adım ölüme gidişini anlatan Palto da bu derlemede yer alan öykülerden biri.
Palto küçük ve sıradan insanların trajedisini topluma ve iktidar sahiplerine eleştirilerini hiç sakınmadan o kadar başarılı bir şekilde anlatıyor ki, Gogol bu öyküsü nedeniyle bir dönem Rus halkını aşağılamakla ve onlara ihanet etmekle bile suçlanmış. Bana kalırsa tüm okurlar Gogol’ün kendine has hiciv dolu kalemiyle mutlaka tanışmalı. Palto da hem Rus edebiyatına giriş yapmak isteyen hem de bir çırpıda okunabilecek bir klasik arayanlar için ideal bir seçenek.
2. İnsancıklar - Dostoyevski
Gelmiş geçmiş en usta yazarlardan biri olan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin ilk romanı olan İnsancıklar, yazarın henüz yalnızca yirmi beş yaşında yayımladığı bir eser. Ancak Rus modernizminin öncülerinden biri olan Dostoyevski,...
Aslında Dostoyevski’nin kalemiyle tanışmak için en ideal romanlardan biri elbette Suç ve Ceza. Ancak bu eser sayfa sayısı açısından birçok okurun gözünü korkutabiliyor. Eğer siz de böyle düşünüyorsanız yazarın ilk romanı olan ve yalnızca yirmi beş yaşında yayımladığı İnsancıklar daha doğru bir tercih olabilir. Yayımlandığında edebiyat dünyasında büyük bir heyecan yaratan İnsancıklar, döneminin en başarılı toplumsal romanlarından biri olarak nitelendirilmiş. Hatta “Yeni bir Gogol geliyor!” bile dedirtmiş insanlara. Dostoyevski görece acemilik dönemine rastlayan bu eserde, St. Petersburg’da katiplik yapan orta yaşlı Makar Devuşkin ile genç bir kadın olan Varvara Alekseyevna’nın aşkını anlatıyor. İki karakter arasındaki mektuplaşmalardan oluşan eser, dönemin toplumuna çok çarpıcı eleştiriler getiriyor.
3. Uğultulu Tepeler - Emily Brontë
Victoria Dönemi’nde, yani 19. yüzyılın ikinci yarısında, orta sınıf giderek yükseliyor ve lüks hayatlar günden güne daha da moda oluyordu. Brontë kız kardeşler, yani Emily, Charlotte ve Anne Brontë de...
Emily Brontë, 19. yüzyılın ikinci yarısında kadınların edebiyatla uğraşması hoş karşılanmadığı için tek romanı olan Uğultulu Tepeler’i 1847 yılında Ellis Bell mahlasıyla yayımlamak durumunda kalmış. Çok genç yaşta hayata veda eden ve bu romanı ölümünden yaklaşık bir yıl önce tamamlayan Brontë, günümüzde hâlen Victoria Dönemi’ni en ustalıklı şekilde anlatan yazarlardan biri olarak görülüyor. Uğultulu Tepeler, ancak ikinci baskısında yazarının gerçek ismiyle raflarda yerini alabilmiş.
Aslına bakarsanız Uğultulu Tepeler’in nasıl bir eser olduğuna ilişkin birçok farklı görüş mevcut. Bazılarına göre bu roman Victoria Dönemi’nin müthiş bir anlatısı, bazılarına göreyse gelmiş geçmiş en iyi aşk romanı. Ancak Emily Brontë’nin bize bu romanda anlattığı aşk, dünyayı pembe gözlüklerle gören ve buram buram romantizm kokan bir aşk değil. Varlıklı bir ailenin kızı olan Catherine Earnshaw ile bu ailenin evlatlığı Heathcliff’in yıllara yayılan ve kapkaranlık ilişkisi, son derece saplantılı ve acı dolu bir aşka sahne oluyor. Brontë’nin şiirsel anlatımı romanı çok daha etkileyici ve sürükleyici kılıyor.
4. Kamelyalı Kadın - Alexandre Dumas
Alexandre Dumas’nın henüz yalnızca yirmi dört yaşındayken kaleme aldığı Kamelyalı Kadın, ilk olarak 1848 yılında okurlarla buluşmuş olan bir aşk romanı. Ancak Alexandre Dumas Fils ismi ilk etapta kafa karıştırıcı...
Günümüze dek defalarca beyazperdeye ve tiyatroya uyarlanan, hatta İtalyan besteci Guiseppe Verdi’nin La Traviata’sına da ilham kaynağı olduğu bilinen Kamelyalı Kadın; Alexandre Dumas’nın imzasını taşıyan bir aşk romanı. Ancak yazar, Üç Silahşörler’in ve Monte Cristo Kontu’nun yazarı olarak bildiğimiz Alexandre Dumas değil, onunla aynı ismi taşıyan oğlu. Dumas’nın Marie Duplessis’yle yaşadığı hüzünlü aşktan esinle kaleme aldığı bu roman, genç hukukçu Armand Duval ile güzel kurtizan Marguerite Gautier’nin arasındaki yasak aşkı konu alıyor. Döneminin ahlak anlayışını ve masumiyet kavramını çok başarılı bir şekilde eleştiren eser, 19. yüzyıl Fransa’sının sosyal hayatını da gözler önüne seriyor.
5. Martin Eden - Jack London
Beyaz Diş, Vahşetin Çağrısı ve Demir Ökçe gibi başyapıtlara imza atmış olan Jack London’un en az sözünü ettiğimiz eserler kadar başarılı olan bir diğer romanı da Martin Eden. İlk olarak...
“Uzun kitaplar beni korkutmaz, yeter ki akıcı ve sürükleyici olsun!” diyenlerden misiniz? O halde size ilk önerim, Jack London’un ünlü romanı Martin Eden olacak. Amerikan edebiyatının en ustalıklı eserlerinden biri olan Martin Eden, aşık olduğu kıza ulaşabilmek için ünlü bir yazar olmayı ve böylece burjuva dünyasına girebilmeyi kafaya koyan genç bir denizciyi konu alıyor. Martin Eden azmi ve zekası sayesinde tüm bu hayallerini gerçeğe dönüştürüyor ama içine girdiği bu dünya onu zamanla korkunç bir yalnızlığa sürüklüyor. Jack London’un kendi hayatından önemli izler taşıyan eser, Amerikan Rüyası’nın aslında ne kadar büyük bir hayal kırıklığından ibaret olduğunu çok etkileyici bir şekilde anlatıyor. Eğer uzun romanlar okumayı seviyorsanız Martin Eden’ın sizi hayal kırıklığına uğratmayacağından emin olabilirsiniz. Ancak uzun romanlar gözünüzü korkutuyorsa Jack London’un Vahşetin Çağrısı adlı romanı daha isabetli bir tercih olabilir.
6. Yaşlı Adam ve Deniz - Ernest Hemingway
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen 100 Temel Eser listesinde de yer alan Yaşlı Adam ve Deniz, Ernest Hemingway’in en ünlü romanlarından biri. İhtiyar Balıkçı ismiyle de Türkçeye çevrilen bu eser,...
Ernest Hemingway’e 1953 yılında Pulitzer Ödülü’nü kazandıran Yaşlı Adam ve Deniz, aynı zamanda yazarın 1954 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmesinde de büyük payı olan bir roman. Yaklaşık 150 sayfa uzunluğundaki bu eser, neredeyse üç ay boyunca açıldığı okyanustan eli boş dönen yaşlı balıkçı Santiago ile onun nihayet karşılaştığı dev bir kılıçbalığının arasında geçen büyük mücadeleyi konu alıyor. Cesaret, hayatta kalma güdüsü ve azim üzerine çok çarpıcı tespitler içeren roman, av ve avcı arasında geçen müthiş bir savaşın öyküsü.
Aslında bu roman birçok kişiye göre sembolik bir anlatıya sahip. Bu yorum, romanın hem kapitalizm eleştirileriyle hem de İncil göndermeleriyle dolu olduğunu iddia ediyor. Ancak Hemingway hayattayken bu çıkarımlara çok sert bir yanıt vererek romanın barındırdığı iddia edilen sembolizm örneklerinin zırvalardan ibaret olduğunu söylemiş ve eklemiş: “Kitapta sembolizme ilişkin hiçbir şey yok. Deniz bildiğimiz deniz, yaşlı adam da yaşlı adam.” Aslında belki de Yaşlı Adam ve Deniz’in büyük bir başyapıt olmasının esas sırrı; Hemingway’in içten, yalın ve lafı dolandırmayan anlatımında yatıyor.
7. Fareler ve İnsanlar - John Steinbeck
Hem Pulitzer hem de Nobel Edebiyat Ödülü sahibi usta yazar John Steinbeck’in en ünlü ve ustalıklı romanlarından biri olan Fareler ve İnsanlar, yaklaşık 110 sayfalık hacmiyle aslında yalnızca birkaç saat...
Benim için gelmiş geçmiş en büyük yazarlardan biri olan Steinbeck’in külliyatında çok önemli bir yer tutan romanı Fareler ve İnsanlar, yalnızca 110 sayfa uzunluğunda bir eser. Ancak kitabı bitirdiğinizde göğsünüze sanki bir taş oturuyor. Steinbeck bu romanın ismini, Robert Burns’un şiirinde geçen "En iyi planları farelerin ve insanların / Sıkça ters gider…” dizelerinden ilham alarak koymuş. Fareler ve İnsanlar, ellerinde birbirleriyle olan dostluklarından başka hiçbir şey olmayan iki mevsimlik tarım işçisinin hikayesi. Birbirlerine taban tabana zıt karakterlere ve fiziksel görünümlere sahip olan iki arkadaş, hiç istemeden de olsa korkunç bir sona sürükleniyor. Fareler ve İnsanlar, hem yalnızlığa mecbur bırakılmış çaresiz insanları hem de dostluğu anlatan en çarpıcı romanlardan biri.
8. Köpek Kalbi - Mihail Bulgakov
Rus edebiyatının usta kalemlerinden Mihail Bulgakov’un 1925 yılında kaleme aldığı, ancak Rusya’da ancak 1987 yılında okurlarla buluşan eseri Köpek Kalbi; aynı zamanda yazarın kara mizah ve hiciv üzerine kurduğu anlatılarda...
Bulgakov’un en tartışmalı eserlerinden biri olan Köpek Kalbi, zaman zaman kendinizi gülmekten alamadan okuyacağınız bir tür grotesk Frankenstein anlatısı. Yazar, ortalama 130 sayfa uzunluğundaki bu novella’yı 1925 yılında kaleme almış ama eser Rusya’da ancak 1987 yılında yayımlanmış. Söz konusu gecikmenin sebebi de Bulgakov’un eserde Sovyet rejimini ve toplumunu çok çarpıcı bir şekilde eleştirmesi. Köpek Kalbi, çeşitli deneyler üzerine çalışan bir profesörün bir gün yaralı ve aç bir sokak köpeğiyle karşılaşmasıyla başlıyor. Şarik isimli bu köpeği evine alıp onu tedavi eden profesör, bir süre sonra onu da denek olarak kullanıp köpeğe bir suçlunun testislerini ve hipofiz bezini naklediyor. Bu deneyin ardından zamanla insana dönüşen ve “ideal” bir Sovyet vatandaşı haline gelen Şarik, yavaş yavaş profesörün hayatını cehenneme çevirmeye başlıyor. Yüzsüz, sinir bozucu, arsız ve kaba saba bir insan olan Şarik, zamanla Sovyet bürokrasisinin basamaklarını da bir bir tırmanıyor.
9. Sineklerin Tanrısı - William Golding
William Golding’in en ünlü eserlerinden biri olan Sineklerin Tanrısı, ülkemizde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan bir roman. Mina Urgan’ın Türkçeye çevirdiği eser, toplamda 261 sayfadan oluşuyor....
William Golding’in alegorik romanı Sineklerin Tanrısı, insanın doğasının ne kadar vahşileşebildiğini çocuklar üzerinden anlatan çok çarpıcı bir eser. Yaklaşık 260 sayfa uzunluğundaki kitap, yaşları 6-12 arasında değişen bir grup çocuğun savaşta atılan atom bombalarından korunabilmek için bir uçakla başka bir yere taşınmasına karar verilmesiyle başlıyor. Ancak uçak varmak istemediği noktaya ulaşamadan bir kaza geçiriyor ve çocuklar kendilerini başlarında hiçbir yetişkin olmadan ıssız bir adanın ortasında buluyor. Bir yeryüzü cenneti olarak tanımlayabileceğimiz bu ada, çocukların burada verdiği yaşam mücadelesinin her geçen gün zorlaşması ve onları kurtarmaya kimsenin gelmemesi sonucunda, yine aynı çocuklar tarafından adım adım bir cehenneme dönüştürülüyor. Nobel Edebiyat Ödülü’nün de sahibi olan Golding’in 1954 yılında yayımlanan bu eseri, aynı isimle 1963 yılında beyazperdeye de uyarlandı.
10. Otomatik Portakal - Anthony Burgess
Ülkemizde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Modern Klasikler Dizisi’nin üçüncü eseri olarak yayımladığı Otomatik Portakal, Anthony Burgess’ın imzasını taşıyan ve dünya çapında ünlü olan bir roman. Aslında bu büyük şöhrette...
Kubrick’in 1971 yapımı beyazperde uyarlaması sayesinde ününe ün katan bir modern klasik olan Otomatik Portakal, aynı zamanda Anthony Burgess’in en ustalıklı eserlerinden biri. Bana kalırsa hem Kubrick’in uyarlaması hem de kitap, başyapıt nitelendirmesini hak ediyor. Üyesi olduğu sokak çetesiyle vahşi şiddet eylemleri gösteren 15 yaşındaki Alex’i odağına alan eser, Alex’in yakalanarak insani olmaktan çok uzak bir rehabilitasyon sürecine sokulmasıyla farklı bir yöne evriliyor. Aslında Burgess’in en önemli başarılarından biri, içinde bunca şiddet, uyuşturucu ve etik dışı terapi sahneleri içeren bir metinden müthiş bir hikaye çıkarmış olması. Elbette bunu yaparken modern topluma ve ilgisiz aile yapısına çarpıcı eleştiriler getirmeyi de ihmal etmiyor.
11. Altıncı Koğuş - Anton Çehov
Rus edebiyatının tartışmasız en usta kalemlerinden biri olan Anton Çehov’un imzasını taşıyan Altıncı Koğuş, yalnızca 70-80 sayfa süren bir uzun öykü. Ancak Çehov bize bu kadar az sayfayla bile nasıl...
Çehov’un yaklaşık 70-80 sayfa uzunluğundaki başyapıtı Altıncı Koğuş, toplumun sorunlarına sırt çeviren elit Rus burjuvazisinin “deliliğini” anlatan bir eser. Taşrada bir akıl hastanesinde geçen öykü, zamanla tüm idealistliğini kaybetmiş bir doktor ile ona hastanenin insanlık dışı koşullarını anlatmaya çalışan hastası arasında geçen felsefi çatışma üzerinden ilerliyor. Tüm duyduklarına rağmen hastaların daha insani koşullarda tedavi görmesi için kılını bile kıpırdatmayan doktor, zamanla içine düştüğü yanılgıyı fark ettiğinde artık iş işten çoktan geçmiş oluyor. Bir oturuşta bitirebileceğiniz Altıncı Koğuş, gerçekten çok etkileyici ve zamansız bir eser.
12. İklimler - André Maurois
Ülkemizde geçmiş yıllarda Varlık Yayınları ve Güven Yayınevi tarafından basılan İklimler, güncel olarak Helikopter Yayınları’nın etiketiyle raflardaki yerini alıyor. André Maurois’nin imzasını taşıyan bu çarpıcı roman, aynı zamanda Helikopter Yayınları’nın...
Helikopter Yayınları’nın yayımladığı ilk kitap olan İklimler, aşk ve ilişkiler üzerine kaleme alınmış çok çarpıcı bir eser. Kitapta Philippe adında bir adamın iki evliliği anlatılıyor. İlk evliliğini uzak ve gizemli tavırlara sahip Odile isminde bir kadınla yapan Philippe, deliler gibi aşık olduğu eşiyle bir türlü istediği gibi samimi bir ilişki kuramıyor. Nihayetinde mutsuzlukla sona eren bu evliliğin ardından, hayatını bu kez de onu çok seven Isabelle’le birleştiriyor. Ancak ilk evliliğinde çektiği tüm acıların bedelini yeni eşine ödetiyor. André Maurois İklimler’i iki farklı bölüme ayırmış. İlk bölümü Odile yüzünden acı çeken Philippe’in, ikinci bölümü ise Philippe yüzünden acı çeken Isabelle’in ağzından okuyoruz. Çok satan aşk romanlarından bambaşka bir çizgide duran, nitelikli bir eser okumak için İklimler’e mutlaka bir şans vermenizi tavsiye ederim.
Son olarak, bu listede yer almasalar dahi, Stefan Zweig’ın başta uzun öyküleri olmak üzere tüm kurgu eserlerinin de klasiklere başlamak için ideal tercihler olduğunu düşündüğümü vurgulamam gerek. Zweig’ın külliyatından en ilginizi çekecek eserleri keşfetmek için sizin için hazırladığımız Stefan Zweig Kitapları rehberine de göz atabilirsiniz.
Sıra | İçerik | Kullanıcı Puanı |
---|---|---|
1 | Palto | - |
2 | İnsancıklar | - |
3 | Uğultulu Tepeler | - |
4 | Kamelyalı Kadın | - |
5 | Martin Eden | - |
6 | Yaşlı Adam ve Deniz (İhtiyar Balıkçı) | - |
7 | Fareler ve İnsanlar | - |
8 | Köpek Kalbi | - |
9 | Sineklerin Tanrısı | - |
10 | Otomatik Portakal (Kitap) | - |