Rus edebiyatının tartışmasız en usta kalemlerinden biri olan Anton Çehov’un imzasını taşıyan Altıncı Koğuş, yalnızca 70-80 sayfa süren bir uzun öykü. Ancak Çehov bize bu kadar az sayfayla bile nasıl bir başyapıt yaratılabileceğinin dersini veriyor adeta. Ülkemizde Can Yayınları ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları başta olmak üzere çok sayıda yayınevi tarafından basılan bu eser, ilk olarak 1892 yılında okurlarla buluşmuş. Yayımlanmasının üzerinden bir asırı aşkın süre geçmesine rağmen de hâlen tüm çarpıcılığını koruyor. Çehov’un Rusya’nın toplum sorunlarına sırtını dönen elit burjuvazisini lafını hiç sakınmadan eleştirdiği bu eseri, kolay okunan, ancak değerinden hiçbir şey yitirmeyen bir klasik eser okumak isteyenler için de çok isabetli bir tercih.
Altıncı Koğuş, bir taşra kasabasında yer alan bir akıl hastanesinde geçen bir hikaye. Temelini, zeki ve eğitimli bir hasta ile doktoru arasında geçen felsefi çatışmalar üzerine kuruyor. Altıncı Koğuş, akıl hastanesinde hastaların kilit altında tutulduğu özel bir bölümün ismi. Doktor, hastası ona sürekli olarak hastanede maruz kaldığı adaletsizliklerden ve berbat koşullardan söz etse de bu şikayetleri görmezden gelmekte ısrar ediyor. Hastaların daha insani ve iyi koşullarda tedavi görebilmesi için kılını bile kıpırdatmıyor. Ancak onların sohbetle kurduğu bu dostluk, zaman içinde hastanede çalışan birçok kişiyi rahatsız etmeye başlıyor. Doktor nihayetinde içine düştüğü yanılgıyı fark ettiğinde artık harekete geçmek için çok geç oluyor.