William Golding’in en ünlü eserlerinden biri olan Sineklerin Tanrısı, ülkemizde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan bir roman. Mina Urgan’ın Türkçeye çevirdiği eser, toplamda 261 sayfadan oluşuyor. Sineklerin Tanrısı size ilk etapta konusu ve baş karakterlerinin isimleri bakımından R. M. Ballantyne’ın imzasını taşıyan Mercan Adası öyküsünü anımsatabilir. Çünkü bu öykü de tıpkı Sineklerin Tanrısı gibi ıssız bir adaya düşen küçük çocukların hikayesini anlatıyor.
Aslında William Golding, okurların aklında ilk etapta bir benzerlik hissi uyanması için bilinçli tercihlerde bulunmuş. Örneğin, Sineklerin Tanrısı’nın baş karakterleri olan iki çocuğun ismini, Mercan Adası’nın baş karakterleri olan Jack ve Ralph olarak seçmiş. Ancak romanı okumaya başladıktan kısa bir süre sonra, Sineklerin Tanrısı’nın Mercan Adası’ndan çok daha farklı bir eser olduğunu anlıyorsunuz. Mercan Adası son derece iyimser ve duygusal bir anlatı çizerken, Sineklerin Tanrısı sizi giderek korkunçlaşan bir dünyaya doğru sürüklüyor.
Sineklerin Tanrısı, savaş sırasında gerçekleşen nükleer atom bombası saldırısından korunmak istenen bir grup Britanyalı çocuğun, çıktıkları uçak yolculuğunda geçirdikleri kaza sonucunda kendilerini ıssız bir adada bulmalarıyla başlıyor. Yaşları altıyla on iki arasında değişen bu çocuklar, hiçbir ihtiyaçlarını karşılamalarının mümkün olmadığı bu uçsuz bucaksız adada yapayalnız şekilde bir yaşam mücadelesi vermeye başlıyor. Ancak zaman geçtikçe ve onları kurtarmaya kimsenin gelmediğini gördüklerinde, eylemleri ve aralarındaki ilişki de adım adım değişiyor. Giderek çığrından çıkan ve vahşileşen çocukların yaşadıkları, Golding’in alegorik anlatıda ne kadar usta bir yazar olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Sineklerin Tanrısı, 1963 yılında aynı isimle beyazperdeye de uyarlanmış bir roman. Bazı yayınevleri kitabın ismini “İşte Bizim Dünya” olarak çevirmeyi tercih ediyor.