Rus edebiyatının usta kalemlerinden Mihail Bulgakov’un 1925 yılında kaleme aldığı, ancak Rusya’da ancak 1987 yılında okurlarla buluşan eseri Köpek Kalbi; aynı zamanda yazarın kara mizah ve hiciv üzerine kurduğu anlatılarda ne kadar usta olduğunun en önemli örneklerinden biri. Bulgakov’un en çok tartışma yaratan kitaplarından da biri olan eser, ülkemizde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Can Yayınları ve Koridor Yayıncılık gibi birçok farklı yayınevinin etiketiyle raflardaki yerini alıyor. Uzun öykü, diğer ismiyle novella türünde değerlendirilen Köpek Kalbi, ortalama 130-140 sayfa uzunluğunda. Ancak sayfa sayısı kitabın çevirmenine ve yayınevine bağlı olarak farklılık gösterebiliyor. Modern klasikler arasında yer alan eser, Bolşevizme ve Sovyet toplumuna çok çarpıcı eleştiriler getiriyor. Zaten Köpek Kalbi’nin bu kadar geç yayımlanabilmiş olmasının temel sebebi de bu.
Köpek Kalbi, standart bir burjuva hayatı süren Profesör Filipoviç’in bir gün bir restorandan çıkarken aç ve yaralı bir sokak köpeğiyle karşılaşmasıyla başlıyor. Gençleştirme deneyleri üzerine çalışan profesör, ismi Şarik olan bu köpeği evine götürerek tedavi ediyor ve besliyor. Ancak bir süre sonra, Şarik’i de deneylerinin bir parçası haline getirmeye karar veriyor ve ona bir suçlunun testislerini ve hipofiz bezlerini naklediyor. Böylece Şarik’in insana dönüşme süreci başlıyor.
Bulgakov’un grotesk bir Frankenstein öyküsü olarak da tanımlayabileceğimiz bu eseri, Şarik’in “ideal” bir Sovyet vatandaşına dönüşmesiyle bambaşka bir yöne evriliyor. Sinir bozucu ve serseri davranışlarıyla zaman içinde toplum için bir tehdit haline gelen Şarik’in hikayesi, Sovyet rejimini çok çarpıcı bir şekilde eleştiriyor.