İnsan hayatının uzun yıllardır süregelen kendine özgü bir düzeni var. Doğmak, eğitim almak ve çalışmak… Hemen hemen her çocuk eğitim hayatına başlar başlamaz bir meslek edinme kaygısı ile dolup taşıyor. Eğer kendisi böyle hissetmiyorsa bile başkaları onun bu baskıyı hissetmesi için bir şekilde yardım ediyorlar. Bundan dolayı, belirli bir yaşa gelen her insan kendine uygun bir iş bulmak ve hayata atılmak için gerçek anlamda mücadele veriyor.
Düzenli bir hayat sürdürebilmek için sabah 9 akşam 18 çalışmak ilk başlarda mantıklı geliyor olabilir ama bir kere geldiğimiz hayatı bu şekilde geçirmeye gerçekten değer mi? Cevabın “hayır, değmez” olduğunu varsayalım. Peki ama ne yapabiliriz? Sonuçta hayatımızı sürdürmek için hepimiz paraya ihtiyaç duyuyoruz.
Gelişen teknolojiler artık pek çok yeni iş tanımını hayatlarımıza soktu. Uzaktan çalışmak, Freelancer olmak, sosyal medyanın gelişmesi ile “influencer” olmak gibi birçok yeni seçenek ve meslek var. Belki uzun süredir 9-18 sistemiyle hayatınıza devam ediyor olabilirsiniz ama değiştirmek ve kendinize bir şans vermek için hâlâ geç değil. Sabah 9 akşam 18 çalışmamak için sonsuz neden sayabilirim. Ama insanı gerçekten düşünmeye sevk eden 10 tanesi ile yetinmeyi deneyeceğim. Siz de bir şeyler kaçırdığınızı hissediyor ve hayatınızda büyük bir değişikliğe gitmek istiyorsanız bu yazı sizin için yararlı ve motive edici olabilir.
1. Hiçbirimiz Makine Değiliz
Bence listenin bir numarasında yer alan sebep gerçekten bir numara olmayı hak ediyor. Savaş sonrası dünyanın en önemli gerçeği çalışmaktı. Dünyanın hemen hemen her yeri insanlığın arasındaki gerginlikten nasibini aldığı için büyük çaplı bir değişim ve çaba gerekiyordu. Ülkeler farklarını kanıtlamak ve medeniyet seviyesini daha ileri taşıyabilmek için durmadan çalışmak gerektiğini savunuyor ve bu şekilde çalışan insanları gerçek anlamda ödüllendiriyordu. Fakat zaman geçtikçe ve teknoloji ilerledikçe, insanların yaptığı işin çoğunu makineler yapmaya başladı ama insanları da tıpkı bir makine gibi çalıştırma düzeni bir türlü değişmedi. Herkesin söylemek istediği şeyi dile getirmek istiyorum: İnsanlar makine değil ve bu herkesin ritminin ve işi için gereken becerilerin geleneksel 9-18 çalışma programıyla örtüşmeyeceği anlamına geliyor. Bir insanı işini bitirdiği hâlde mesai saati son buluna kadar çalıştırmaya devam etmek bana (ve muhtemelen pek çok insana) mantıklı gelmiyor. İdeal bir dünyada, çalışanlara biraz esneklik vermek en doğru adım olacaktır. Çalışanlar en iyi işi ne zaman yapacaklarını belirleyebilir ve buna göre plan yapabilir. Böylece tıpkı bir makine gibi, gözümüzün feri sönene kadar çalışmak zorunda kalmayız.
2. Yaratıcılığınızı Kaybetmeyin
Yıllar boyunca her gün, sürekli olarak aynı işi yapıyor olmak elbette yaratıcılığımızı kaybetmemize sebep oluyor. Aksini beklemek zaten saçma olurdu. Her ne kadar hobiler ve iş dışı aktiviteler ile geri plana attığımız yaratıcılığımızı yeniden alevlendirmeye çalışıyor olsak da doğruyu söyleyin, buna gerçekten vakit ayırabilen var mı? İş hayatında yaratıcı olmaya gelirsek durum daha da vahim bir hâle geliyor. Düzenli iş hayatında gerçekten yaratıcı olmaya pek fazla önem verildiğini sanmıyorum. Olay daha çok size söylenenleri doğru bir şekilde yapmakta bitiyor. Yani yaptığınız işi büyük bir kısmı aslında sizin fikriniz bile değil. Dahası ne yaratırsanız yaratın, orantılı olarak ödüllendirilemeyeceğinizi bildiğinizde yaratıcı olmak oldukça zor.
3. Kimse Sürekli Aynı Şeyleri Yapmayı Sevmez
Geleneksel 9-18 çalışma sistemi, ne yazık ki sürekli olarak aynı şeyleri yaptığımız (yapmak zorunda olduğumuz da diyebilirim) bir döngü anlamına geliyor. Çalışmaya başladığımız ilk zamanlarda bu durum çok can sıkıcı gibi görünmese de nihayetinde her insan sürekli olarak bir döngünün içerisinde oradan oraya gitmekten sıkılıyor ve bir değişikliğe ihtiyaç duyuyor. Bir iş için biçilmiş kaftan olmak o işin sizi sonsuza kadar mutlu edeceği anlamına da gelmiyor. Sabah kalkıp işe gitmek, gün boyu nefessiz çalışmak, işten çıktıktan sonra eve gelip ailenizle birkaç saat vakit geçirdikten sonra uyumak ve ertesi gün yeniden aynı şeyleri tekrar etmek size göre değilse, o halde bu çalışma sisteminden vazgeçmelisiniz. Hayatınızda eğlenceye, sevdiğiniz şeyleri yapabileceğiniz zamana ve unutulmaz anılara yer açmak için belki de düzenli işinizi bırakmanız ve yeni bir maceraya yelken açmanız gerekiyordur.
4. Kendi Kararlarınızı Verin
Her insanın otoriteye ve hiyerarşiye karşı bakış açısı farklıdır. Bazıları birinin onun yerine karar vermesinden memnun olurken bazıları için bu çok can sıkıcı ve dayanılmaz olabilir. Siz nasıl bir bakış açısına sahipsiniz bilmiyorum fakat 9-18 iş hayatının nasıl işlediği belli. Üstlerinizin sizden istediği, bazen anlamlı ama genellikle sizin için hiçbir anlam ifade etmez işleri yaparken hayatı sorguluyorsanız yanlış yerde olduğunuzu söyleyebilirim. Diğer bir yandan, işyeri hiyerarşisinin insanlar için ek strese neden olduğu kanıtlanmış. Hiyerarşi sırasında ne kadar düşük olursanız, o kadar stresli olursunuz. Gitmek istemediğiniz bir toplantıya katılmanız veya önceliğiniz olmadığını düşündüğünüz bir proje üzerinde çalışmanız istendiğinde köpüren bir öfke hissediyorsanız, bu hayatınızı değiştirmek için bir uyarı işareti olabilir.
5. Daha Az Çalışarak Daha Fazla Kazanın
İnsanlar yaptığın işi sevmiyorsan hayatın çekilmez olduğunu söylüyor. Bu fikre kesinlikle katılıyorum fakat pek çok insan işini sevmekten ziyade para kazanmak ve hayatını idame ettirmek için çalışıyor. Sonuçta çalışmak için en büyük motivasyonumuz para. Düzenli bir gelire sahip olmak, her ay elimize ne kadar para geçeceğinden haberdar olmak birçok insana cazip geliyor. Ama bu fikre kapıldığımız zaman kendi kapasitemizin ne olduğundan ve aslında neler başarabileceğimizden de giderek uzaklaşıyoruz. Bunu her iş için söylemek elbette mümkün değil ama genel olarak bakıldığı zaman 9-18 iş hayatında (meslek dalına göre değişmek üzere) maaşlar belli ve bir düzene göre artıyor. Aynı yerde çalıştığınız zaman 1 sene sonra belirli bir oranda zam alabiliyorsunuz. Yani geçen sene çalıştığınızın üzerine ne kadar eklerseniz ekleyin aslında elde edebileceğiniz maksimum gelir önceden belirlenmiş oluyor. Bundan dolayı “bugün daha az çalışacağım, yarın telafi ederim” gibi bir lüksünüz olmuyor. Diğer bir yandan fazla mesai yaptığınız, yeri geldiğinde sabahlara kadar çalıştığınız dönemlerde maaşınızda kritik bir artış söz konusu bile olmuyor. Yani çok çalışmak ve çok kazanmak hiçbir zaman doğru orantılı olmuyor. Fakat günümüzde birçok meslek bireysel yapılabildiği için insanlar kendi değerlerini kendileri belirleyebiliyor. Siz de daha az çalışmak ve daha çok kazanmak istediğinizi hissediyorsanız belki de yeni bir çalışma düzenine geçmenin zamanı gelmiştir.
6. Asla Erken Emekli Olamayacağınızı Anlayın
Mesleğe başlanıldığından birkaç sene sonra “emeklilik” hayali tıpkı tatlı bir rüya gibi insanın içine işliyor. Eskiden, bundan 20-30 sene önce, insanlar maksimum 40 yaşına geldikleri zaman emekliliklerini hak ediyor ve kendilerine zaman ayırmaya başlayabiliyorlardı. Fakat 21. yüzyılda pek çok şey gibi emeklilik sistemi de köklü bir değişikliğe uğradı. 2010’lardan sonra iş hayatına atılan gençler emeklilik hakkında hiçbir şekilde olumlu bir hissiyat beslememeye çalışıyor çünkü arada çok uzun ve çetrefilli bir yol var. Günümüzde emeklilik yaşı 65’lere kadar yükseldiği için insan ister istemez düşünüyor. “65 yaşından sonra mı hayatı yaşamaya başlayacağım?” Bana kalırsa 9-18 çalışma hayatının en büyük ve kritik sıkıntısı bu. Hayatının en önemli, en yaratıcı ve hareketli yıllarını bir kafese tıkılı olarak yaşayıp erken emeklilik hayali kurarak geçirmek bir daha elde edilemeyecek bir fırsatı tepmek gibi. Eğer bu sistem ile ilgili bir sıkıntınız yoksa ve düzenli gelir elde ederken emekliliği beklemek sizin için sorun değilse o halde ortada bir sorun görmüyorum. Fakat “Ben 65 yaşından sonra hayallerimi gerçekleştirmek istemiyorum!” diyorsanız, kendi emeklilik zamanınıza karar verebileceğiniz bir iş düzeni bulmanızı öneriyorum.
7. İşinizi Kaybetmekten Korkmayın
Öncelikle söylemek istiyorum ki her insan hata yapar. Özellikle iş hayatında hata yapmamış kimsenin olduğunu sanmıyorum. Fakat akıl almaz bir rekabetin içerisinde olduğumuz zaman hata yapmak çok daha korkutucu bir hâle geliyor çünkü işimizi ve gelirimizi kaybetmek istemiyoruz. Sürekli bir şekilde yanlış yapmak ve kovulmak stresi ile çalışıyoruz. Kariyerimizde ilerledikçe bu korku azalacağına daha da artıyor. Elde ettiklerini bir anda kaybetme stresi insanı daha az risk alan ve daha az yaratıcı bir hâle getiriyor. Bu her ne kadar doğal bir refleks olsa da psikolojik sağlık açısından iyi olduğunu söyleyemem. Sürekli olarak yoğun stres altında çalışmak sizin için en önemli olan şeyi, yani sağlığınızı kaybetmenize neden olabilir.
8. Sağlıklı Beslenmeye Yeniden Merhaba
9-18 çalışma düzeninde sağlıklı beslenebilen insanlara her zaman hayran olmuşumdur. Çünkü bu insanlar gerçekten parmakla gösterilebilecek kadar az sayıda. Elbette iş seçerken nasıl besleneceğimizi göz önünde bulundurarak bir karar vermiyoruz. Fakat rutin iş hayatının zaman içerisindeki etkilerine bakıldığı zaman, insanların beden sağlığını yavaş yavaş kaybettiğini görmek mümkün. Maksimum 50 dakika olan öğle molalarında, en yakındaki fast-food zincirine gidip, en hızlı yemeği yiyerek işe geri dönme telaşı sağlığımızdan olmamıza neden oluyor. Öyle ki birçok insan işe başladığı zaman spor salonuna da yazılıyor (Tabii gidebiliyorlar mı o ayrı bir tartışma konusu) çünkü bu hareketsiz rutin ve sağlık beslenme süreci hem kilo almaya hem de sağlığımızda önemli gerilemelere neden oluyor. Belki 9-18 çalışmamak için aklınıza gelen ilk neden bu olmayabilir fakat oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
9. Sonunda Bel ve Sırt Ağrılarına Elveda Edebilirsiniz
Hareketsiz bir şekilde, tüm gün bilgisayar başında çalışmanın diğer önemli dezavantajı da zaman içerisinde kronik hâle gelen ağrılara neden olması. Düşünsenize, hayatınızın 20 ve hatta daha fazla senesini bir masada oturarak ve bilgisayar ekranına bakarak geçiriyorsunuz. İnsan bedeni hâlâ buna uygun bir şekilde evrimleşmediği için ne yazık ki hepimizde sırt, boyun, bel ve kol ağrıları meydana geliyor. Modern yaşam tarzının sebep olduğu bu ağrılar zaman içerisinde fıtık gibi daha büyük problemlere de yol açabiliyor. Her gün yorgun uyanıyor, her yerinizin ağrıdığını hissediyor ve erken saatlerde uyumak istiyorsanız muhtemelen rutin çalışma hayatından muzdaripsiniz. Çalışma düzeninizi değiştirerek ve hayatınıza düzenli bir egzersiz programı ekleyerek tüm bu ağrıların kısa bir süre içerisinde yok olacağına emin olabilirsiniz.
10. Yaşasın 10 Günden Uzun Tatiller
En can alıcı olan sebebi sona sakladım. Tatiller! 15 günlük yıllık izinlerimizi nasıl da heyecanla bekliyoruz değil mi? Bayramlar yaz mevsimine denk geldiği zaman tüm aktiviteleri birkaç gün içine sığdırmaya çalışarak hızlandırılmış programlar yapıyoruz kendimize. Durup bir dinlenmek, kendine kafa tatili vermek gibi şeyler zaten söz konusu bile olamaz. Sene boyunca tıpkı bir makine gibi çalışmanın mükâfatı olarak 15 günü kendimize yeterli görmeye çalışıyoruz fakat ne yazık ki değil. Hele içinizde biraz da olsun seyahat etme ateşi varsa bunu yapamamak hep bir ukde olarak kalıyor. Ne yazık ki rutin çalışma hayatında bunu elde etmek mümkün değil. 20 senelik deneyimli bir çalışan olsanız bile sahip olabileceğiniz izin günleri sayısı her zaman belli. Bundan dolayı kendinize hayatı yaşamak için imkan tanımak ve çalışmanın yanı sıra dinlenmeye de vakit ayırmak istiyorsanız sabah 9 akşam 18 iş hayatını bırakma cesaretini gösterebilirsiniz.
Tabii tüm bu önerilerimi üzerine düşünülmüş bir plan ve program dahilinde göz önünde bulundurmanızı tavsiye ediyorum. Gelişen teknolojiler, değişen iş tanımları ve modern yaşam artık çok daha esnek bir çalışma hayatına imkan tanıyor. Siz de tüm ihtimalleri göz önünde bulundurup o esnek çalışma düzenini kendiniz için elde ederek rutin çalışma hayatına güle güle diyebilirsiniz. Sadece büyük bir adım atmanız gerekiyor ama merak etmeyin, o adımı atabilecek güç aslında hepimizin içinde var!
Başta şu aşikar ki; hayatımızı idame etmek için çalışmak zorundayız. Bununla beraber sevgili M. Serdar Kuzuloğlu'nun bir mülakatında verdiği ve çok da hoşuma giden bir metaforu paylaşmak isterim. "Çalışmak çok da iyi bir şey olsa, karşılığında para vermezler." demişti.
Yaptığımız değişiklik mesai saatlerimizi iş hayatının klasiği olan 9-18 saatlerinden sabah 10:00 ve akşam 17:00 olarak revize etmek olmuştu. Abant'ta yaptığımız yıllık vizyon toplantımızda bunu duyurduğumuzda ekibin ne kadar da şaşkınlıkla yüzüme baktığını dün gibi hatırlıyorum.
Bu kararı verirken, dünyaya aykırı olarak ülkemizde uygulamadan kalkan yaz saati-kış saati uygulamasının büyük etkisi olmuştu. Sabah 07:00'de uyanarak bile işe yetişmek yeterli olsa da, uyandığınızda bildiğiniz geceye uyanıyor gibiydiniz ve gerçekten verimsiz bir gün başlangıcı olduğu aşikardı. Kaldı ki; daha erken saatte uyanmak zorunda olan arkadaşlarımız da vardı. Kış saatlerinde ise işten çıktığınızda bildiğiniz kömür karası bir atmosferde eve dönüyordunuz. Bence inanılmaz derecede ümit kırıcı, sinir bozucu, motivasyon düşürücü ve dahası yaşama sevincini elinizden alan bir paradoks bu.
Sabah 10:00 olarak başlayan iş saatimiz ile peki hayatımızda neler değişti?
*Arkadaşlarımız (muhtemelen) daha dinlenmiş olarak uyandılar ve gece karanlığında değil gündüz ışığında yataklarından çıktılar.
*Metro ile gelenler metroda, metrobüs ile gelenler metrobüste, otobüste, dolmuşta vb. daha rahat yer buldular, daha az bir kalabalıkla seyahat ettiler ve görece daha mutlu insanlar gördüler.
*Kendi aracı ile işe gelenler yolda daha az beklediler, daha az korna sesine maruz kaldılar ya da korna çalmadılar.
*Bisikletle ve motosikletle işe gelmeye başlayan kadın çalışanlarımız oldu. Hatta scooter alıp, işe bu şekilde gelmeye karar veren bir erkek çalışanımız da olmuştu.
*Ofiste kahvaltı olayı kendiliğinden kalktı. Kadın çalışanlarımız makyajlarını daha evdeyken yapmış olarak gelmeye başladılar ve sabah kadınlar tuvaleti önündeki yoğunluk azaldı.
*Yürüyerek işe gelmeye başlayanlar oldu. Sabah spora gitmeye başlayanlar oldu ki bu arkadaşlar akşam da spora gitmiyorlardı.
*Kesinlikle herkes daha neşeli, güleryüzlü ve birbirine sabah selamı verirken dahi daha içten olmuştu.
*Saat 10:00'da herkes işine gerçekten başlamış oluyordu. Sabah 09:00 işe gelme saati olarak algılanırken; sabah 10:00 işe başlama vakti olarak kendiliğinden oturdu.
*Sigara molaları yarıdan fazla azaldı.
*Öğle tatili (buna şirket içinde hep tatil dedik) daha verimli geçti. Zira yemeğe saat 13:00'te çıkıldı. Restoranlar hiç de kalabalık olmadığı için daha hızlı ve kaliteli servis alındı, kahve içip sohbete vakit kaldı. Saat 14:00'te herkes işinin başındaydı.
*Öğleden önce 3 saat, öğleden sonra 3 saat çalışacak olduğunu bilmek herkeste çok daha büyük bir odaklanma sağladı.
*Akşam 17:00 iş çıkışı olduğunda 18:00’de olduğu gibi çıkış kapısında yığılmalar olmadı. Gerçekten herkes elindeki işi bitirip o şekilde çıkmaya başladı. Ekip içindeki sosyalleşme ve birlikte dışarıda vakit geçirme eğilimi arttı.
*Sabah geçerli olan trafik ve ulaşımla ilgili avantajlar tabiyatıyla akşam da geçerli oldu. İlk zamanlar birçok arkadaşım saat daha 18:00 olmadan evlerine varmış olduklarının mutluluğunu direkt mesajlar ile benimle paylaştı.
Teknik olarak bakıldığında bu kararımızdaki en büyük motivatör “mutluluk” idi. Öyle de oldu. Bu konu hakkında söylemim “çalışma saatlerinin niceliğindense niteliği “oldu. Matematiksel olarak da ciddi olumlu geri dönüşleri ölçme şansımız oldu. Aslında insanların hayatına bir gün daha eklemek gibi bir şeydi bu; zira her çalışma gününden ceplerine koyduğumuz fazladan iki saat totalde haftalık 10 saate denk geldi ve günlük 6 saat olan çalışma saatine vurduğunuzda neredeyse bir gün fazladan üstelik kaliteli olarak yaşama şansı buldular. Daha az trafik, daha hızlı ve konforlu ulaşımsa cabası.