Her birimiz bazen merakla burç yorumlarına kulak kabartıyor ya da aklımıza takılan soru işaretlerinin yanıtlarını bir falda bulmaya çalışıyor olabiliriz. Ancak kabul edelim, astrolojinin ve falların hiçbir bilimsel temeli yok. Peki, buna rağmen neden hâlen astroloji ve kehanetler bu kadar ilgi çekiyor? Bu sorunun cevabı, Forer-Barnum etkisinde gizli.
Astrolojiye ve Fallara Neden İnanıyoruz?
Eğer astrolojiye ya da fallara ilgi duyan bir kişiyseniz, her ikisinin de hiçbir bilimsel dayanağı bulunmamasına şu şekilde cevap verebilirsiniz: “Ama söyledikleri her şey çıkıyor!” Gerçekten de birçoğumuzun başına bu cümleyi kurmamıza sebep olabilecek bir durum gelmiştir. Kimi zaman eğlencesine, kimi zaman da yalnızca meraktan kulak kabarttığımız bir kehanet gerçekleşmiş; biz de astrolojinin ve falların gerçekten doğru olup olamayacağını sorgulamışızdır. Veya bir arkadaşımız bir gün heyecanla yanımıza gelip geçen gün gittiği falcının söylediklerinin nasıl bir bir çıktığını ya da onun hakkında bilmesi mümkün olmayan gerçekleri söylediğini anlatmıştır. Bu tip deneyimler sonucunda soluğu astrologların ve falcıların kapısında alan kişilerin sayısı, muhtemelen hiç de az değildir.
Ancak burada gözden kaçırdığımız bir nokta var: Astrologların ve falcıların kişiliğimizle, hayatımızla ya da geleceğimizle ilgili yaptığı yorumları doğal olarak bireysel tecrübeler ışığında değerlendiriyoruz. Bunu yaparken de tüm insanların tecrübelerini kapsayan istatistikleri, yani astrolojinin ve falların isabetli tahminlerde bulunma yüzdesini gözden kaçırıyoruz. Birçoğumuzun verdiği bu tepki, aslında bir tür bilişsel önyargı. Katılımcı önyargısı ya da onaylama önyargısı olarak adlandırılan bu kavram, bizi duymak istediklerimize kulak kabartıp duymak istemediklerimizin sesini kısmaya itiyor.
Katılımcı Önyargısı Nedir?
Gelin, katılımcı önyargısı ve onaylama önyargısı kavramlarını daha yakından inceleyelim. Katılımcı önyargısı, astroloji ve benzer sözdebilimlerin bu kadar popüler olmasının en temel sebeplerinden biri. Bir an için düşünün: Bir astroloğun ya da falcının size söylediği tahminlerin hiçbiri çıkmadıysa bunu çevrenize anlatıyor musunuz? Hiç yakın çevrenizden “Geçtiğimiz gün bir falcıya gittim, hakkımda hiçbir şeyi doğru bilemedi.” cümlesini duydunuz mu? Fal baktırmanızın üzerinden aylar geçtikten sonra falcının size söylediği tahminlerin çıktığını mı daha kolay fark edersiniz, yoksa çıkmadığını mı?
İşte, katılımcı önyargısı tam olarak bu noktada devreye giriyor. Eğer bir burç yorumunda ya da falda bize birebir uyan bir tahmin ya da kehanet görürsek bunu yakın çevremizle paylaşmaya daha eğilimli oluyoruz. Aksi olursa, yani bizim kişiliğimizi uzaktan yakından tahmin edemeyen bir falcıya denk gelirsek; “Aman, fal sonuçta!” deyip geçiyoruz ve bu deneyimi kolay kolay başka birine anlatmıyoruz. Bu nedenle çevremizden isabetsiz fal ya da burç yorumlarını nadiren duyuyoruz. Bir falcının ya da astroloğun hiçbir şeyi doğru tahmin edememesi haber değeri taşımadığı için, yalnızca isabetli tahminler kulaktan kulağa dolaşıyor. Bu durumda da astrolog ve falcılar genellikle birçok şeyi doğru tahmin ediyormuş gibi görünüyor.
Astrolojinin ve bu tip sözdebilimlerin en güçlü silahlarından biri, aslında son derece yüzeysel ve geniş çaplı tahminleri kişiye özelmiş gibi servis edebilmesi. İşin içine bir de bizim onaylama önyargımız girince, astrolojinin sözde başarısı da günden güne şişiyor. Peki, onaylama önyargısı ne anlama geliyor? Aslına bakarsanız, onaylama önyargısını ortaya hatalı düşünceler çıkaran bir süreç olarak tanımlamak mümkün. Algıda seçicilik kavramına çok benzer sonuçlar doğuran bu kavram, bizim yalnızca inanmak istediğimiz iddiaları destekleyen yorumlara, kanıtlara ve bilgilere odaklanmamıza sebep oluyor. Aksini iddia edenleri ise farkında olmadan göz ardı ediyoruz. Bir iddiaya inanma eğilimi gösteriyorsak; o iddiayı destekleyen bir bilgiyi ararken, değerlendirirken ve hatta hatırlarken önyargılı davranıyoruz. Bu önyargı siyasi görüşümüzden yatırım tercihlerimize kadar birçok alanı etkileyebiliyor. Astroloji ve benzeri sözdebilimlerin teorilerine inanmak istediğimizde de bu teorilerin dayanaksız olduğunu kanıtlayan bilgi ve belgeleri görmezden gelmemize neden oluyor.
Dünyanın En Büyük Şovmeni: Phineas Taylor Barnum
Az önce, astrolojinin herkes için geçerli olabilecek bir tahmini ya da yargıyı sanki yalnızca bir kişiye ya da belirli bir duruma özelmiş gibi servis ettiğinden ve popülerliğini hâlen bu şekilde koruyabildiğinden bahsetmiştik. Bu yöntemin bizde yarattığı yanılgı, psikolojide Forer-Barnum etkisi ya da yalnızca Forer etkisi veya Barnum etkisi olarak adlandırılıyor. Bu etkinin ismi, psikolog Bertram R. Forer’den ve 1800’lü yıllarda çok ünlü bir iş insanı olan Phineas Taylor Barnum’dan geliyor.
Gelmiş geçmiş en büyük şovmenlerden biri olarak anılan P. T. Barnum, aynı zamanda şov dünyasını bir sektör haline getiren ilk kişilerden. Kendisinin kariyeri, henüz 12 yaşında sokakta çeşitli atıştırmalıklar satarak başlamış. Bundan yalnızca 9 yıl sonra kendi marketi ve gazetesi olan bir iş insanına dönüşmüş. Ona asıl servetini ve ününü kazandıran işi ise The Bailey and Barnum- Greatest Show on Earth adını verdiği sirki olmuş. Bir tür ucube gösterisine dönüştürdüğü bu sirkin dünyanın en ünlü gösterilerinden biri haline gelmesi, Barnum’un kurguladığı tek taraflı pazarlama ve iletişim modeli sayesinde gerçekleşmiş. Tanıtımın gücünün ne kadar önemli olduğunu çok genç yaşlarda fark eden Barnum, insanları çoğunlukla yalan bilgilerle dolu ve abartılı ilan ya da reklamlarla kandırmayı temel işi haline getirmiş.
Barnum’un en sık kullandığı mottosu, “Herkese uygun bir şeylerimiz var!” olmuş. Hatta insanları manipüle etmeye yönelik reklam kampanyalarının ve tanıtımlarının elde ettiği başarı sonucunda “Her dakika dünyaya yeni bir enayi geliyor.” cümlesini kurduğu da söyleniyor. Yıllarca sürdürdüğü müze ve sirk işlerinin yanı sıra, bir dönem karakter analizi yaptığını da iddia etmiş. İşte, Barnum’un bizim konumuzla olan ilgisi tam da bu dönemde başlıyor. Asparagas haberlerle ve yalan bilgilerle insanların ilgisini çekmeyi çok iyi başaran Barnum, psikolojide Forer etkisi olarak adlandırılan yanılgı sayesinde yıllarca doğru karakter analizleri yapabilen biri olarak anılmış.
Forer-Barnum Etkisi Nedir?
Forer-Barnum etkisine ismini veren diğer kişi olan psikolog Bertram R. Forer, Barnum’un iş hayatı boyunca kullandığı bu modelin astrolojide de benzer etkiler yarattığını 1940’lı yıllarda fark etmiş. Bunun sonucunda da bir deney yapmaya karar vermiş. Bu deney kapsamında, o dönemki öğrencilerini karşısına alarak onlara şöyle demiş: “Sınavlarda aldığınız puanlardan yola çıkarak her birinize harika birer kişilik analizi hazırladım. Her biri tamamen size özel olarak hazırlanmış analizleri alın ve size ne kadar uyduğuna göre puanlayın.”
Öğrenciler, Forer’in gerçekten de kendilerine özel birer analiz hazırladıklarına inanmışlar. Ancak aslında Forer, her birine aynı kağıdı vermiş. Kağıtta toplamda on üç cümleden oluşan bir maddeler listesi yer alıyormuş. Bu maddeler şu şekilde sıralanıyormuş:
- Diğer insanların sizi sevmesine ve size gıpta etmesine ihtiyaç duyuyorsunuz.
- Özeleştiriye çok açıksınız.
- Kişilik zaaflarınız var, ancak çoğunlukla bu zaafların üstesinden gelmeyi başarabiliyorsunuz.
- Bazen doğru eylemlerde ve tercihlerde bulunup bulunmadığınızdan emin olamıyorsunuz.
- Kapasiteniz çok yüksek, ancak bunu kendi avantajınıza çevirerek kullanmıyorsunuz.
- Cinsel beklentileriniz nedeniyle problemler yaşıyorsunuz.
- Dışardan disiplinli ve kontrollü görünseniz de güvensizlik ve kaygı problemleri yaşıyorsunuz.
- Değişimden vazgeçemiyor ve kısıtlamalardan hoşlanmıyorsunuz.
- Gerçek dışı tutkulara sahipsiniz.
- Bazen sosyal ve dışa dönük, bazen de asosyal ve içe dönük davranıyorsunuz.
- Kendinizi başka kişilere açmanın pek iyi bir fikir olmadığını düşünüyorsunuz.
- Hayattaki temel amaçlarınızdan biri, güvenliğiniz.
- Bağımsız düşünebiliyor ve başkalarının yaptığı açıklamaların kanıtlara dayanmadığını düşünüyorsunuz.
Forer, tüm öğrencilerinden bu kişilik analizlerini 0’dan 5’e kadar puanlamalarını istemiş. Öğrenciler eğer bir madde onlara hiç uymuyorsa 0, kesinlikle uyuyorsa 5 vererek her bir maddeyi puanlamış. Puanlama sonucunda çıkan ortalama, 4.26 olmuş! Yani, öğrencilerin büyük çoğunluğu neredeyse tüm maddelerin kendisine kesinlikle uyduğunu düşünmüş. Deney sona erdiğinde Forer, aslında her birine aynı kağıdın verildiğini ve bunun bir deneyden ibaret olduğunu anlatmış.
Forer-Barnum Etkisi Nasıl Çalışıyor?
Bu deneyin daha da ilginç kısmı şu: Forer, kişilik analizlerinde yazan maddelerin tümünü bir astroloji kitabından seçerek almış. Başka bir deyişle, aslında öğrencilerine astrologların en sık kurduğu cümlelerden bir derleme vermiş. Hatta bu 13 cümlenin 12’sini, farklı burçlar için yazılmış cümleler arasından seçmiş. Sınıftaki tüm öğrencilerin kendisine tamamen uyduğunu düşündüğü bu yargılar, aslında bambaşka burçlar için söylenmiş. Öğrenciler de farklı burçlara sahip olduğu halde, neredeyse tümü her bir yargının kendisini anlattığına emin olmuş. Peki, o halde burçların nasıl bu kadar net ve keskin sınırlarla birbirlerinden ayrıldığı iddia edilebiliyor?
Çünkü bu cümlelerin her biri, son derece genel yargılardan oluşuyor. Bizi yüzde yüz anlatmasalar bile, eğer biz anlattıklarını düşünmek istiyorsak, hayatımızın bir evresinden bizi yakalıyor gibi görünebiliyor. İstisnasız her insanın iyi ve kötü, hoşlanmadığı ve gurur duyduğu özellikleri var. Rastgele cümlelerden oluşan bu tip analizlerde de pozitif ve negatif yargılar çok dengeli bir şekilde dağıtılıyor. Forer’in yaptığı bu deneyi çok benzer bir şekilde tekrarlayan ve 2012 yılında sonuçları açıklanan bir deneyden de aynı sonuçlar alınmış. Bu deney kapsamında öğrencilere Minnesota Çokfazlı Kişilik Testi uygulanmış, ancak her birine hem gerçek hem de sahte sonuçlar verilmiş. Hangi sonucun gerçek olduğunu seçmeleri istenmiş. Nihayetinde, öğrencilerin %59’u sahte test sonuçlarını seçmiş.
Tüm bunları söyledikten sonra önemli bir noktayı vurgulamakta yarar var: Astroloji ve benzeri sözdebilimler, birçok kişi için bir hobiden ya da eğlenceden ibaret. Elbette bu tip sözdebilimlerin bilimsel bir dayanağa sahip olmaması, onların ortadan kalkması gerektiği anlamına gelmiyor. Nasıl ki sihirbazların ve illüzyonistlerin şov kapsamında bize aslında mümkün olamayacak şeyler gösterdiğini biliyor ve yine de onları keyif alarak izliyoruz; sözdebilimlerle de bu tip bir ilişki kurmakta hiçbir sakınca yok. Ancak iş hayal tacirliğine ve dolandırıcılığa girdiğinde başka bir boyuta dönüşüyor. Sihirbazların hiçbiri gerçekten sihir yaptığını iddia etmiyor. Bu nedenle de yaptıkları şovlar kimsenin manipüle edilmesine ya da zihinlerinin bulanmasına neden olmuyor. Burç yorumları ve fallar da zihin bulandırmadıkları ya da gerçekte vakıf olamayacakları bir şeyi yapma iddiasında bulunmadıkları sürece, şov dünyasında tehlikesiz bir yerde durabiliyor.