Son zamanlarda sıkça duyduğumuz “oversharing” kavramı ya da Türkçeye melez bir kavram olan geçen “oversharing yapmak” tam olarak nedir, ne değildir diye biraz açıklama yapma ihtiyacı duyduk. Çünkü temelde bir eylemi niteleyen bu kavramın ardında yatan durumların, aslında çok da göründüğü gibi olmayabileceğini öğrendik. İnsan psikolojisi ile sosyal medyanın girdiği rekabetin ortaya neler çıkarabileceğini gözler önüne seren bu kavrama gelin birlikte bakalım.
İşe önce “oversharing”in kelime anlamından ve neyi ifade etmek için kullanıldığından başlayalım. “Oversharing” köken olarak İngilizceden geliyor. “Over” (fazla, aşırı) ve “sharing” (paylaşmak) kelimelerinin birleşiminden oluşan bu kavram, adı üzerinde aşırı paylaşım yapmak manasında kullanılıyor. Bu kavram daha çok spesifik olarak sosyal medya evreninde geçerli bir tanımı ifade ediyor. Bu evrende “oversharing” ya da dilimize geçtiği haliyle “oversharing yapmak” kişinin kendi hayatıyla ilgili, toplumsal normlara göre ideal görünenden fazla detay ve bilgi paylaşması anlamına geliyor. Yani, aslında sosyal medya hesaplarından çılgınlar gibi, dur duraksız her detayı paylaşmak “oversharing” olarak adlandırılıyor gibi görünse de, her aşırı paylaşım durumu “oversharing” kapsamına girmiyor. Aşırı paylaşım yapma hali ilk etapta eylemsel bir aşırılık olarak görülse de, bu eylemin insanlar arasında hızla yayılmasının ardında psikolojik pek çok sebep olabileceği söyleniyor. Son olarak uzmanlar bu tartışmanın içine dahil olarak, elde ettikleri veriler ve yaptıkları çıkarımlar ile “oversharing” kavramının ne ifade ettiği/edebileceği hakkında sonuçlar ortaya koymaya başladılar.
Günümüzde, aslında pek çok insan sosyal medyada aşırı şekilde paylaşım yapıyor. Bunda sosyal medyanın yeni bir güç ve kazanç kapısı olmasının yanı sıra, insanların sanal bir benlik ve kimlik yaratma çabası da etkili oluyor. Konuya dışarıdan bakan sıradan insanlar, tüm bu etkenler sonucu ortaya çıkan aşırı paylaşım durumunu “oversharing” olarak adlandırmaya başladılar bile; ancak uzmanlardan bazıları, her aşırı paylaşım eyleminin “oversharing” olmayacağını savunuyorlar. Örneğin bir markanın tanıtımını yapan “influencer”ların ya da farklı alanlardaki ünlü kişilerin sosyal medyayı işlerinde daha yukarı noktalara gelmek, daha fazla para kazanmak ve daha ünlü olmak için kullanmaları, bu aşırı paylaşıma karşılık gelmiyor. Ancak “influencer” sıfatı taşıyan birisi ya da bir ünlü işi dışında, insanlar kendi hayatıyla ilgili dozajı aşan paylaşımlar yaparak “oversharing” yapma durumuna da pek tabii ki düşebilir. Bu kıstasları göz önüne alarak “oversharing” kavramına bakarsak, karşımıza tamamen bambaşka bir sonuç çıkıyor.
Yani sıradan insan olarak tabir ettiğimiz kişilerin “oversharing” algısı ile bilimsel tarafın “oversharing” algısı nispeten farklı ve görünen o ki, doğru olan algı bilimsel temellere dayananı. Uzmanlara göre “oversharing yapmak” kişisel veya hassas bilgileri, fazla samimiyet göstererek, karşıdaki kişinin ya da güruhun bu yönde bir talebi ve arzusu olmamasına rağmen paylaşmaya deniyor. “Oversharing” yapan kişi bunu duygusal destek bulmak için yapabiliyorken, yakınlık ve samimiyet kurmak için güven çerçevesini bir kenara bırakarak uygunsuz paylaşımlar da yapabiliyor. Bu “aşırı” çıkış o anda paylaşım yapan kişiye kendisini iyi hissettirebilirken, daha sonra ise bu duygu yerini bir çöküş psikolojisine bırakabiliyor. Aslında “oversharing yapmak”, bir nevi kırılganlığı yenme, yok etme mekanizması gibi görünürken, bir anda durum tam tersine dönüşebiliyor. Kırılganlığı kullanan ve kendi çöküşüne kılıf arayan “oversharing” yapan kişi, kendisini incinmiş, gerilmiş, sinirlenmiş ve adeta çıldırmış gibi hissediyor. “Oversharing” ile kırılganlık arasındaki terazinin dengesinin şaşması bu şekilde sonuçlar verebiliyor.
Brené Brown’un kaleme aldığı “Daring Greatly” adlı kitapta şöyle bir ibare yer alıyor: “Oversharing aslında kırılganlık demek değildir. Gerçek hayatta oversharing genellikle güvensizlik, kopukluk ve umutsuzluk ile sonuçlanır. Kırılgan olmak ve kırılganlığı bir araç olarak kullanmak asla aynı şeyler değildir. Hatta kırılganlığı bir araç olarak kullanmak, kırılganlığın tam tersidir.” Bu cümleler, “oversharing yapmak” fiilinin ardında yatan psikolojik gerçeklere biraz olsun ışık tutuyor ve bu gerçekleri bulma yolunda bizlere bir rehber oluyor.
Peki, insan “oversharing” yaptığının nasıl farkına varıyor? Bu sorunun cevabı ise çok kolay değil. “Oversharing” için toplumsal normların ortaya koyduğu “aşırılık” değerleri etkili gibi görünüyor olsa da, burada ana karar verici ve kırılım noktası kesinlikle kişinin kendisi. Kişi kendisinin “oversharing” yaptığına nasıl karar veriyor ya da nasıl böyle bir durumda olduğunu hissediyor diyorsanız, karşımıza iki cevap çıkıyor. Bu iki cevabın birleşimi ise bizlere “oversharing” çıkmazındaki insanın genel halini tarif ediyor. Ekşi Sözlük’te rastladığımız bir paylaşımda insanın “oversharing” yaptığını yani aşırıya kaçtığını hissetmesinde “ağzında kalan tadın” belirleyici olacağına dair bir cümle gördük. Bu cümle öyle çok hoşumuza gitti ki atıf yapmadan geçmek istemedik ve birinci cevap olarak bu cümleyi vermek istedik. İnsan ağzında kalan tadın iyi veya kötü olmasından ne yaptığını anlayabiliyor, bu kesinlikle doğru. İkinci cevapta ise, kişi paylaşım sonrası kendisini değersiz, yapay ve zor durumda görüyor ve kendisini bunların getirdiği sonuçlarla boğuşuyor gibi hissediyorsa, o kişinin “oversharing” yaptığını düşünebiliyoruz. Sonuçta ortaya utanç içinde, boşluğa düşmüş, karşı tarafa öfkeli, yıpranmış bir birey çıkıyor. Bu bireyin yaşadığı psikolojik yıkım da “oversharing”in sonuçları olarak karşımıza geliyor.
Bireyi “oversharing” yapmaya iten ya da sevk eden detaylar ise oldukça geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bilerek ya da bilmeyerek “oversharing” yapmanın sebepleri arasında; günümüzde oldukça hızlı ilerleyen ilişki kavramını daha da hızlı hale getirmek, çekilen acıyı daha olgunlaşmadan sebepsiz bir ilgiye dönüştürme isteği, insanların sempatisini kazanmak ve toplumda, sosyal mecrada sevilen bir insan olmak için paylaşımlar yapmak gibi psikoloji durumları bulunuyor.
“Oversharing” uzun uzadıya anlattığımız haliyle, pek çok uzman tarafından olumsuz bir durum olarak nitelendiriliyor. Peki, böyle düşünmeyen hiç kimse yok mu? Pek tabii ki var. Az da olsa bazı uzmanlar, “oversharing” yapmanın bir terapiye eşdeğer olduğunu söylüyorlar. İnsanın içerisinde bastıracağı duyguları dışa vurmasının olumsuz gibi görünen sonuçları olsa da, gelen rahatlama hissinin getirisinin bu olumsuzlukları yutacağını iddia ediyorlar. Yani, insanların sosyal medyada da acılarını yaşamalarının ve üzgün olma haklarını kullanmalarının son derece doğal bir eylem olduğunu düşünüyorlar. Bu görüşün “oversharing”in olumsuz olduğuna dair görüşlere göre çok yeni olduğunu ve belki de yakında “oversharing”i olumlayanların sayısının eleştirenleri geçebilme ihtimalinin de oldukça yüksek olduğunu söyleyelim.. Bakalım, bu kavram hayatımızda daha ne kadar kalacak ve daha nasıl değişik boyutlara evrilecek, bekleyip göreceğiz.