CIA’in bir alt kuruluşu olan Bilimsel İstihbarat Birimi (SID), 1950 ile 1960 yılları arasında insan davranışlarını ve zihin kontrolünü temel alan çok sayıda deney yaptı. Bugün, söz konusu deneylerin tümünün başarısızlıkla sonuçlandığı ve yalnızca bazılarından kayda değer veriler elde edilebildiği biliniyor. Ne var ki, bu deneylerin birçoğu deneklerin üzerinde önemli psikolojik hasarlar bıraktı. Sözünü ettiğimiz deneyler, genel olarak MKUltra Projesi olarak adlandırılıyor.
MKUltra projesi kapsamında kullanılan deneklerin çok azı bu proje için gönüllü olmuştu. Diğer denekler, projede çalışan bir görevlinin tabiriyle “onlara karşı koyamayacak herkes” arasından seçilmişti. Tümü yasa dışı olan bu deneyler, kırk dördü üniversite olmak üzere toplamda seksen enstitünün iş birliğiyle yürütüldü. CIA, projeyi mümkün olduğunca uzun bir süre gizli tutmaya çalıştı. 1953 yılında proje yasal olarak tanınmamaya başlandı. 1964’te çalışma alanı daraltıldı ve 1973 yılında tümüyle sonlandırıldı. Ancak aradan geçen bu yıllar, MKUltra Projesi kapsamında savunmasız kişilere karşı bir dizi insanlık suçu işlenmesine sahne oldu.
MKUltra Projesi çerçevesinde deneklere çok sayıda deney uygulandı. Bunlardan en yaygın olanı, onlara LSD gibi halüsinojen maddelerin çok yüksek dozda verilmesini kapsıyordu. Deneklere sözlü ya da cinsel istismar, fiziksel şiddet ve işkence uygulanabiliyordu. CIA tüm bu korkunç deneyleri yaparken çeşitli ilaç ve maddeleri geliştirmeyi amaçlıyordu. Algılama sürecini yavaşlatacak, alkolün etkilerini tamamen sıfırlayacak, yaşlanmayı geciktirecek, geçici ya da kalıcı beyin hasarı oluşturacak, işkenceye direnci artıracak, vücutta felç yaratacak ve beyindeki sorgulama mekanizmalarını tümüyle devre dışı bırakacak ilaçlar üzerine çalışıldı. Başta da belirttiğimiz gibi, bu çalışmaların hiçbiri başarılı olmadı. Çalışmaların çoğunda mahkumlar, uyuşturucu bağımlıları, genelevde çalışan kadınlar ya da zihinsel engelli bireyler kullanıldı. Bu esnada hiçbirinin izni alınmadı.
MKUltra Projesi kapsamında işlenen insanlık suçları, 1977 yılında Bilgilendirilme Özgürlüğü Yasası’nın yürürlüğe girmesi sonucunda ortaya çıktı. Ancak Watergate Skandalı sürerken projeye ait tüm belge ve delillerin yok edilmesine karar verildiği için, geriye yalnızca 20 bin belge kaldı. Bu nedenle projenin tam olarak hangi boyutlara ulaştığı hâlen belirsizliğini koruyor. Ancak elde kalan 20 bin belgeden bile deneyler yüzünden binlerce kişinin hayatını kaybettiği, birçoğunun akıl hastanesine kaldırıldığı ve bazılarının suikaste kurban gittiği anlaşılıyor.