Yaşar Kemal’in feodal düzene yönelttiği ağır eleştirileri içeren ve bu sistemin çöküş sürecine ışık tutan “Akçasazın Ağaları” serisi toplam iki romandan oluşuyor. Bu serinin ikinci romanı olan Yusufçuk Yusuf, ilk roman Demirciler Çarşısı Cinayeti’nden tam bir yıl sonra, 1975’te yayımlandı. Cem Yayınları etiketiyle piyasaya çıkan roman, kısa sürede önemli sayıda okuyucuya ulaşmayı başardı ve Yaşar Kemal’in en beğenilen eserleri arasında yerini aldı.
Büyük usta Yaşar Kemal’in ortaya koyduğu her eserini oluştururken ne kadar uğraş verdiğini ve büyük bir çaba sarf ettiğini pek çoğumuz biliyoruz. Yaşar Kemal’in Yusufçuk Yusuf için söylediği: “Yusufçuk Yusuf’u tam dokuz ay cebimde taşıdım. Son üç sayfası eksikti. O eksik üç sayfa için tam dokuz ay uğraştım.” Sözleri kitabın ne kadar titizlikle hazırlanıp, okuyucuya ulaştığını da anlatıyor.
Yusufçuk Yusuf, Çukurova’ya nesiller boyunca hakim olmuş iki feodal ağanın veyahut derebeyinin hikayesini anlatıyor. Köylüleri yıllarca büyük baskı altında tutan bu gücün kırılırken, modern dönemin yarattığı yeni zenginlerin oluşturmaya çalıştığı farklı bir güç ortaya çıkıyor. Yaşar Kemal bu romanda, toplumda büyük değişimler yaratacak bu sosyolojik hadiseyi, büyük bir ustaya yakışır şekilde anlatıyor.
Yeni nesil bir ağa olan ve ekonomik gücün temsilcisi olan Mahir Kabakçıoğlu ve geleneklerden beslenen, yerel halktan güç alan Derviş Bey arasındaki husumetleri merkezine alan Yusufçuk Yusuf, karakterleriyle, hikayesiyle ve olay örgüsüyle bir başyapıt olarak değerlendiriliyor. İyi ve kötü kavramlarını çok iyi ayrıştıran ve okuyucuya anlatan roman Türk edebiyatının klasikleri arasında yer alıyor.