Yaşar Kemal’in yaşamından yoğun izler taşıyan ve yarı otobiyografik bir roman olarak kabul edilen Yağmurcuk Kuşu, 1980 yılında yayımlandı. Kale Kapısı ve Kanın Sesi ile birlikte “Kimsecik” serisinin üç romanından biri olan Yağmurcuk Kuşu, aynı zamanda serinin ilk kitabı olma özelliğini taşıyor. Yaşar Kemal’in yazın hayatının son dönemlerinde ortaya koyduğu eserlerden olan Yağmurcuk Kuşu, insani hallerin tasvirinin öne çıktığı ve derinlemesine incelemelerin yer aldığı bir roman olarak biliniyor.
Yaşar Kemal’in kendi bakış açısıyla ve yazın tarzıyla ortaya koyduğu Yağmurcuk Kuşu, taşradaki hayatın ve taşra insanının, kağıda dökülen bir tezahürü diyebiliriz. İdeolojik ögeler taşıyan ve muhalif bir üslup ile yazılan romanın masalsı bir atmosferi olduğunu da söylemeden geçmeyelim.
Romanda, I. Dünya Savaşı sırasında Van’dan Çukurova’ya göçmek zorunda kalan bir ailenin serüveni anlatılıyor. Yaşar Kemal, bu serüven üzerinden sevgi, korku ve kıskançlık gibi insani duyguların, insanlar üzerinde yarattığı etkileri okuyucuya aktarıyor.
Göç yolunda karşılaştıkları ölmek üzere olan bir çocuğu yanlarına alan İsmail Ağa ve ailesi, türlü sıkıtılar sonrası Adana’ya varırlar. Tehcir nedeniyle Ermenilerden boşalan konaklardan birine yerleştirilmeyi kabul etmeyen İsmail Ağa, ailesini Adana’nın kuraklığıyla ünlü Hemite köyüne götürür. Burada çok çalışıp, zaman içinde zengin olan ağanın yıllardır çocuğu olmuyordur. Ağanın yolda evlatlık aldığı Salman harici çocuğu olmaması onu epeyce rahatsız eder. En sonunda İsmail Ağa’nın bir oğlu olur ve adını Mustafa koyar. Mustafa’nın doğumuyla gözden düşen ve bir kenara atıldığını düşünen Salman, hırsına yenik düşer. Mustafa’yı öldürmeyi planlayan Salman, bu planını gerçekleştiremeden yaşadıklarıyla önce babası İsmail Ağa’yı öldürür.