Okurlarla yazarının trajik intiharından sonraki süreçte buluşan Satranç’ı Stefan Zweig’ın en etkileyici ve ünlü uzun öykülerinden biri olarak tanımlamak yanlış olmaz. Ülkemizde de çok okunan ve Zweig’ın telif hakları çoktan düştüğü için neredeyse her yayınevi tarafından farklı çevirilerle basılan bu eser, baştan sona çok çarpıcı ve etkileyici bir atmosfere sahip. Bazı yayınevlerinin baskılarında “Satranç Ustası” ismiyle de görebileceğiniz bu uzun öykü; Ahmet Cemal, Tahsin Yücel ve Ayça Sabuncuoğlu gibi çok sayıda usta çevirmen tarafından Türkçeleştirilmiş. Sayfa sayısı, yayınevine bağlı olarak değişmekle birlikte, genellikle ortalama 65-85 sayfa arasında değişiklik gösteriyor. Zweig bu eseri sürgün yıllarında kaleme almış ve intiharından sadece birkaç ay önce tamamlamış. Bu nedenle Satranç, aynı zamanda yazarın son yapıtı olma özelliğini de taşıyor.
Zweig, okurlarına Satranç adlı uzun öyküsünde Dr. B.’nin gerilim dolu ve son derece hüzünlü hikayesini anlatıyor. Kapatıldığı küçücük bir odanın içinde aylarını hiç kimseyle iletişim kurmadan geçiren Dr. B., satrancın inceliklerini anlatan ve bir şekilde eline geçen kitaba tutunuyor. Aylar boyunca bu kitabı okuyan kahramanımız, bir süre sonra satrancı da bir tutkuya dönüştürüyor. Ancak bu tutku onun beyin hummasına yakalanmasına sebep oluyor ve özgürlüğüne kavuşmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen peşini bırakmıyor. Zweig’ın Avrupa kültürünün nasyonal sosyalizm sebebiyle nasıl büyük bir tehlike altında olduğuna da dikkat çektiği bu eseri, aynı zamanda yazarın bir nevi veda mektubu.