Aslen Girit kökenli olduğu rivayet edilen Eyüplü Halit, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en popüler ve enteresan dolandırıcılarından biriydi. Oldukça pahalı kıyafetler giyen, lüks ve ihtişamdan vazgeçmeyen Eyüplü Halit, anadili gibi Rumca ve Fransızca konuşabiliyordu. Bu özellikleri, ona dolandıracağı insanlar üzerinde kısa sürede etki bırakma şansı verdi. Eyüplü Halit de bunu çok iyi değerlendirdi ve iki farklı devlette dolandırıcılık tarihine geçen ender isimlerden biri oldu.
Eyüplü Halit ilk olarak adını işgal döneminde yaptığı büyük dolandırıcılık ile duyurdu. Bir arkadaşı ile birlikte İstanbul’da bir ev kiralayan Halit, otorite boşluğunu fırsat bilerek bu evi sahte bir karakola çevirdi. Tam şehrin işgalden kurtulup Türk hakimiyetine girdiği dönemde gerçekleşen bu olayda, Eyüplü Halit ve arkadaşı Abdullah bölgedeki zengin Rumları, Türk polisi olduklarına inandırıyorlardı. Zengin Rum eşrafını çeşitli sebeplerle nezarete atan ve tehdit eden ikili daha sonra onları kefaret ile serbest bırakacaklarını söyleyip, paralarını alıyorlardı. Bu numara ile yüklü miktar toplayan ikili daha sonra kayıplara karıştı.
Daha sonra Eyüplü Halit, cumhuriyet döneminin ilk yıllarında zengin kadınları evlenme vaadiyle kandırmasıyla ünlendi. Bunun dışında sürekli alengirli işler yapan ve işi gücü dolandırıcılık olan Halit, cezaevine girip çıkıyordu. Bir gün yeniden girdiği cezaevinde İtalyan bir mahkum ile tanıştı ve onun vasıtası ile dönemin diktatörlerinden Benito Mussolini’ye bir mektup yazdı. 1935 senesinde yolladığı bu mektupta, kendisinin Mussolini’ye hayran olduğunu ve onu savunduğu için Türkiye’de cezaevinde olduğunu söylüyordu. Bunun üzerine İtalyan Başkonsolosu’na talimat veren Mussolini, Halit’i cezaevinden kurtardı ve yüklü miktar para verdi. Halit Keskiner bu olaydan sonra, Mussolini’yi bile dolandıran bir Türk olarak nam saldı.
Cezaevinden çıktıktan sonra kadınları evlenme vaadiyle kandırmaya devam eden Eyüplü Halit’in, bir gün yeniden girdiği cezaevinde yaşlılık ve hastalık sebebiyle hayatını kaybettiği rivayet ediliyor. Halit Keskiner’in vefatının 1950’li yılların öncesine denk geldiği de söyleniyor; ancak bu konuda kesin bir bilgi bulunmuyor.
