The Imitation Game: Enigma, dünya prömiyerini 29 Ağustos 2014’te gerçekleştirdi ve 20 Şubat 2015 tarihinde ülkemizde vizyona girdi. Konusu İkinci Dünya Savaşı dönemi etrafında şekillenen biyografik filmin yönetmeni Morten Tyldum. Film, Andrew Hodges’ın Alan Turing: The Enigma kitabından uyarlama senaryosuyla senarist Graham Moore’a En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar kazandırdı. Başkarakter Alan Turing’e hayat veren oyuncu Benedict Cumberbatch, başrolleri Keira Knightley ve Matthew Goode ile paylaşıyor. Filmin başlangıcında 1951 yılı Manchester’da Turing’in bulunduğu bir sorgu odasındayız. Geriye dönüşlerle neden orada bulunduğunu ve oraya gelene kadar neler yaşadığını izliyoruz.
Alan Turing, 1939 yılı Londra’da Almanların saldırılar konusunda haberleşmek için kullandığı Enigma kodlarını çözmek için bir ekibe gidiyor. Matematikçi ve kriptolog Turing ile ekibinin kodları çözmek için sarf ettiği çabayı izliyoruz. Filmin genel atmosferini aktarmak için şu replikler yeterli olur diye düşünüyorum: “Bazı insanlar Almanlarla savaştığımızı düşünüyordu ama bu yanlış. Biz zamanla savaşıyorduk. Britanya kelimenin tam anlamıyla açlıktan ölüyordu (…).” Bu cümlelerin kurulma sebebi ise kodların 18 saatte bir değişmesi. Yani -eğer zamanında çözülürse- kodları çözmek sadece günü kurtarmak anlamına geliyor ve ertesi gün sil baştan çalışmalara başlanıyor. Günü kurtarmaktan fazlasını yapabileceğini düşünen Turing, yeni bir makine kuruyor ve adı da Enigma oluyor. Orijinalinde bir hesaplama makinesi olsa da kimilerince ilk bilgisayar sayılan Enigma’nın icat edilmesi de Turing’i bilgisayar biliminin kurucularından biri yapıyor. Biyografik bir film olduğu için Alan Turing’i tüm kişilik özellikleriyle ön plana çıkarıyor, savaşı farklı bir açıdan izliyoruz.