Ünlü üçlemenin ilk filmi olan Gün Doğmadan, birlikte geçirdikleri tek bir gün boyunca en samimi duygularını sohbet yoluyla ifade eden iki yabancı hakkında romantik bir dünya sunuyor. Eminim ki bizi nefesimizi kesen biriyle ilk karşılaşmamızın büyüsüne geri götürebilecek çok az sayıda film var ve Gün Doğmadan bu filmlerden bir tanesi. Filmde Ethan Hawke, trenle Viyana'ya seyahat eden Amerikalı Jesse'yi canlandırıyor. Yolculuğu sırasında Paris'e giden bir Fransız yüksek lisans öğrencisi olan Julie Delpy'nin canlandırdığı Celine ile tanışıyor. İkisi de 20’li yaşlarının başlarında olan Jesse ve Celine kısa bir süre içerisinde derin bir sohbete dalıyorlar. Celine’den oldukça etkilenen ve bu konuşmanın burada son bulmasını istemeyen Jesse, genç kadına onunla birlikte Viyana’da inmesini teklif ediyor ve Celine de kabul ediyor.
İşte hikayemiz trenden indikten sonra gün doğana kadar yaşananları bizlere gösteriyor. Sabah bir uçağa yetişmek zorunda olan Jesse’nin otel odası tutacak parası olmadığı için ikili tüm geceyi Viyana sokaklarında geçirmeye karar veriyorlar. Bu serüven boyunca şehrin en güzel mimari ve kültürel yapılarını da görme şansı ediniyoruz. Yani romantik bir aşk hikayesinin yanında bir de şehri gezmiş kadar oluyoruz. İlk öpücüğün verdiği heyecan, birbirlerini hiç tanımadıklarından dolayı anlatacakları şeyin hiç bitmemesi ve bunun birlikte olabilecekleri tek gün olduğunun bilinci ikiliye rüya gibi bir anı bırakıyor. Birbirlerine olan ilgilerini ve gecenin kendilerini nasıl hissettirdiğini itiraf ediyorlar, ancak kendi yollarına gittiklerinde muhtemelen birbirlerini bir daha göremeyeceklerini de biliyorlar. Jesse, seçim hakkı verilirse onu bir daha görmemek yerine onunla evleneceğini açıklayacak kadar etkileniyor genç kadından. Ne yazık ki film ertesi gün tren istasyonunda sona eriyor. Burada herhangi bir iletişim bilgisi alışverişinde bulunmamaya karar veriyorlar ve bunun yerine tam tren hareket etmek üzereyken altı ay sonra aynı yerde buluşmaya karar veriyorlar!