O yıllarda, ne Formula 1 ne de başka yarışların hiçbiri Le Mans 24 Saat dayanıklılık yarışı kadar popüler değildi. Bu nedenle takımlar hangi şampiyonayı kazanıyor olursa olsun Le Mans 24 Saat zaferi kazanmamış hiçbir markanın motor sporlarında söz sahibi olması mümkün değildi. İşte tam da böyle bir dönemde başladı, iki büyük otomotiv devi arasındaki savaş. Le Mans’a ve haliyle motor sporları dünyasına hükmeden Ferrari ile ABD’nin saygın otomobil üreticisi Ford arasındaki rekabet 1960’lı yıllara damga vurmakla kalmadı, motor sporlarına olan bakışı da köklü şekilde değiştirdi.
Spor otomobil sektörünün dev markalarından biri günümüzden yaklaşık 100 yıl önce, İtalya topraklarında doğdu. Modena şehrinin yakınında küçük bir kasabada...
Ferrari ile Ford’un bu çekişmesi kamuoyunda öyle büyük bir yer buldu ki tartışmalar bugün bile halen bitmedi. Hatta bu rekabeti konu alan ve Türkçeye “Asfaltın Kralları” olarak çevrilen bir film 2019 yılında izleyici ile buluştu. Filmde anlatılanların tam manası ile gerçeği yansıtıp yansıtılamadığı konuşuladursun, bu büyük prodüksiyon hikayeyi bilmeyenleri ve bu hikayeyi yeniden anımsayan motor sporları tutkunlarını tekrar tartışmanın içerisine dahil etti. Peki, bu denli büyük bir olay yaratan Ferrari Vs. Ford hikayesi tam olarak neydi?
Dünyanın en çok tanınan ve tercih edilen otomobil markalarından bir tanesi olan Ford, Henry Ford tarafından 1903 yılında Amerika Birleşik...
Eski bir yarış pilotu olan ve kendi adına Ferrari markasını yaratıp, dünya devi haline getiren Enzo Ferrari’nin inanılmaz hikayesine motor sporları tutkunlarının pek çoğunun aşina olduğunu biliyoruz. İtalya topraklarında doğan ve ilk amacı motor sporlarında iddialı bir efsane yaratmak isteyen Ferrari, bu hedefine neredeyse kurulduğu yıllardan itibaren emin adımlar ile yürüyordu. 1960’lı yıllarda artık Ferrari otomobil sporlarında bir “ikon” haline gelmeye başlamıştı. Dönemin en önemli organizasyonu olan Le Mans 24 Saat’i üst üste kazanan Ferrari büyük bir başarı elde etmesinin yanında rakiplerinin nefretini de kazandı desek yanlış olmaz.
Avrupalılar Ferrari’yi alt etmenin yollarını ararken hiç beklenmedik bir çıkış yeni kıta Amerika’dan geldi. ABD’nin köklü motor şirketi Ford o döneme kadar motor sporlarına pek dahil olmamıştı. Şirket büyük bir dev olsa da bir Ferrari veya otomobil sporlarında yer alan herhangi bir marka kadar fazla reklamı yapılmıyordu. Ford’un hitap ettiği kitle genellikle ABD halkı ve orta sınıf tüketici ile sınırlı kalıyordu. Şirketin başına geçen ailenin ikinci kuşak temsilcisi Henry Ford II ayağının tozuyla bu meselenin üzerine eğilmek istedi.
Henry Ford II markanın otomobil satışlarını artırmak ve otomotiv sektöründeki itibarını yükseltmek için motor sporları alanında başarı elde etmesinin gerekliliğinin farkındaydı. Bunun üzerine o dönemin en büyük organizasyonu kabul edilen Le Mans 24 Saat’te yarışacak bir otomobil tasarlanması emrini kurmaylarına verdi. Hedef Ferrari’nin saltanatını yıkacak kadar iyi bir otomobil yapmak ve Le Mans’ı kazanmaktı.
1960’ların başlarında Ford iyi bir araç geliştirmek adına eski yarış pilotu ve otomobil tasarımcısı Carroll Shelby ile anlaştı. Shelby bir dahiydi fakat Le Mans kazandıracak bir araç yapması için zamana ve tecrübeye ihtiyacı vardı. Çünkü Ford fabrikası ve mühendisleri o döneme kadar böyle bir araç üzerinde çalışmamışlardı. Shelby önderliğindeki ekip hızla otomobil üretmeye koyulsa da Ford’un ilk denemeleri oldukça başarısız oldu. Bunun üzerine Henry Ford II strateji değiştirmeye karar verdi.
Avrupa’da baş gösteren kriz, 1960’larda dev bir şirket olmayan Ferrari’yi de kötü etkilemişti. Ferrari çok başarılı bir yarış takımı olsa da çok pahalı otomobiller ürettiği için büyük satış rakamları yakalayan bir marka değildi. Enzo Ferrari’nin markasını ayakta tutmak için çeşitli yollar aradığı kulislerde konuşulmaya başladı. Bunun üzerine Henry Ford II hem rakibini kendi saflarına çekmek hem de Ford markasını motor sporlarının devi yapmak için hamlesini yaptı. Ford bir teklif hazırlayarak İtalya’ya gitti ve Enzo Ferrari’nin karşısına çıktı.
Ford heyeti ve Enzo önderliğindeki Ferrari heyeti arasında yapılan ortaklık görüşmeleri ilk etapta olumlu ilerliyordu. Enzo Ferrari şirketini korumak için nerdeyse her adımı atmak için hazırdı. 1963 yılında, 22 gün süren müzakereler sonucunda ise masadan olumsuz sonuç çıkmıştı. Bu sonucun çıkacağını elbette ki Enzo Ferrari ve kurmayları hariç kimse bilmiyordu. Ferrari son ana kadar olumlu baktığı anlaşmayı bir anda reddetmişti. Bunda Enzo Ferrari’nin yakın çevresinden aldığı fikirlerin ve markasına olan bağlılığının etkili olduğu söyleniyor. Eğer Enzo Ford’un teklifini kabul etseydi markasının kontrolünü tamamen Amerikalılara devretmiş olacaktı. Bu durum onun o güne kadar verdiği tüm emekleri boşa çıkaracaktı. Ayrıca Ford’un teklifinin altında yatan hırsın da farkına varmıştı. Bu nedenle anlaşmadan vazgeçti ve ne pahasına olursa olsun markasını koruma kararı aldı. Fakat asıl gerçek daha sonra ortaya çıktı. İtalyan otomotiv devi FIAT’ın anlaşmayı bozması için Ferrari’ye daha iyi bir teklif verdiği duyuldu. Nitekim daha sonra FIAT Ferrari’yi bünyesine kattı.
Durum böyle olunca Ford anlaşma masasından boynu bükük kalktı. Üstelik anlaşmanın kesin olduğuna inandırıldıktan sonra gelen olumsuz yanıt Ford’un aşağılanmasına neden oldu. Ford’un sektörde alay konusu olması ve aşağılanması ise daha büyük bir savaşın başlamasına imkan tanıdı.
Anlaşmanın tamamen suya düşmesinden sonra Ford, Le Mans için süper bir spor otomobil çalışmalarına geri döndü. Shelby önderliğindeki ekip Ford GT’yi geliştirmeye başladı ve bu geliştirmelerde önemli bir yol kat ettiklerini düşünüyorlardı. Ford GT’nin geliştirilip Le Mans’a uygun bir araç haline getirilmesi için 10 milyon dolar civarı bir para harcayan şirket, Ford GT 40’ı ortaya çıkardı. Çok özel bir araç olarak görülen Ford GT 40 1964 ve 1965 yılında düzenlenen yarışlarda başarılı bir sonuç elde edemedi. Hatta 1964 yılında Ford Le Mans’a bir araç bile yollayamadı. O güne kadar Le Mans’a katılan Ford otomobillerinin bir çoğu bitiş çizgisini bile geçemedi. Ferrari 1964 ve 1965’teki yarışları da kazanarak kendisine ait olan rekoru geliştirdi ve Le Mans zaferlerine yenilerini ekledi. Ford için artık yolun sonu gelmişti. Ya son derece başarılı olacaklar ya da tamamen hezimete uğrayarak motor sporları serüvenine tam başlayamadan veda edecekti.
1966 yılı için yeniden geliştirilen Ford GT 40’ın ekibinde bu defa İngiliz asıllı bir yarış pilotu ve otomobil aşığı olan Ken Miles da vardı. Ford yöneticileri ilk etapta Miles’a karşı çıkmalarına rağmen Shelby onu sonuna kadar destekledi ve aracı Miles’ın kullanması için herkesi ikna etti. Ken Miles daha önce Shelby ile Daytona ve Cobra adındaki yarış otomobillerinin geliştirilmesinde çalışmıştı. Aynı zamanda Miles gözü kara ve altındaki otomobilin sınırlarını sonuna kadar zorlayan bir yarış pilotuydu. Bu özellikleri nedeniyle Shelby Miles’ı tercih etti.
Ford 1966 yılındaki yarışa Ken Miles’ın kullandığı araç da dahil olmak üzere tam 8 otomobil ile katıldı. Ferrari ise son yılların lider takımı olduğu için kendinden emindi ve yalnızca 2 otomobil ile Le Mans 24 Saat’te yer alma kararı verdi. Ford’un stratejisi aslında açıktı. 8 otomobil ile bir total güç oluşturup diğer takımları trafiğe takmak ve oyalamak niyetindeydiler.
1966 Le Mans yarışı başladığında Ford istediğini elde eden takım olacak gibi görünüyordu. Shelby’nin direk denetiminde olan üç Ford otomobili ilk pit stoplar gerçekleştirildiğinde ilk üç sırda yer alıyordu. Ken Miles ve partneri Denny Hulme ilk sırada yer alırken Dan Gurney ile Jerry Grant ikinci, Bruce McLaren ve Chris Amon ekibi ise üçüncü sıradaydı. Ferrari takımı daha ilk pit stoplarda Ford’un gerisinde kalmış ve havlu atmış görünüyordu.
Ford Ferrari’yi alt ettiğini anlayınca hiç beklenmedik bir strateji gütme kararı aldı. Ford’un yarış komiseri Leo Beebe tüm araçların bitiş çizgisini aynı anda geçmesi için öndeki üç aracı yavaşlatma kararı aldı. Bu karar başta Shelby ve Miles’dan büyük tepki görse de Beebe kararından vazgeçmedi ve Ford otomobilleri yarışı bu strateji ile tamamladı. Bu stratejideki nihai amaç Ferrari’ye keskin bir mesaj vermek ve Ford’un her zerresiyle pistlerin hakimi olduğunu ispatlamaktı. Beebe’nin stratejisi o seneki Le Mans 24 Saat’te dağıtılan tüm ödülleri Ford takımına getirdi; ancak Ken Miles yarışı kazanamadı. Miles hayal kırıklığına uğramış olsa da takımın stratejileri işe yaramış görünüyordu. Artık Ford motor sporlarında adı duyulan bir marka haline gelmişti. Üstelik bunu o güne kadar hiç görülmemiş bir strateji ile elde etti.
Beebe daha sonra yaptığı açıklamalarda Miles’ın kazamamasına üzüldüğünü söylemiş olsa da o günkü şartlarda kendi stratejisinin en iyisi olduğunu da iddia etmeye devam etti. Beebe’nin haklı olduğunu ise zaman hepimize gösterdi. Eğer o gün Ford takımı büyük bir hırsla hareket etseydi belki de büyük bir kazaya sebebiyet verecek ve büyük bir hüsran yaşayacaktı.
En nihayetinde Ford ezeli rakibi ve tırnak içinde düşmanı olan Ferrari’yi ağır bir şekilde mağlup etmişti. 1966 yılında Ford’un kazandığı Le Mans galibiyeti bu üstünlüğü başlatmakla kalmadı, Ford’un 1967, 1968 ve 1969 yılında üst üste Le Mans’ı kazanmasının da temellerini attı. Ferrari ile Ford arasındaki büyük rekabet de 1960’larda başladı ve bugünlere kadar geldi.
Ford’un 1966 yılındaki başarısında büyük payı olan Ken Miles ise Le Mans yarışının kısa süre ardından Ford GT 40’ın yeni versiyonunu test ederken, aracın kontrolünü kaybetti ve hayata veda etti. Ford 1967 – 1969 arasında kazanılan Le Mans zaferlerini Miles’a adadı.