Ne Şampiyonlar Ligi ne Avrupa Şampiyonası hiçbir zaman Dünya Kupası’nın yerini tutmadı. Dünya Kupası son dönemlerde büyük eleştirilere maruz kalıyor olsa da halen futbolun bir numaralı organizasyonu olmaya devam ediyor. Bu durumun yakın gelecekte de değişmesi çok mümkün görünmüyor. Şampiyonlar Ligi gibi kulüp düzeyindeki en önemli organizasyonlar halen milli çekişmelerin önüne geçemiyor. Futbolda bu denli önemli bir organizasyon olan ve 4 yılda bir düzenlenen Dünya Kupası’nın ortaya çıkış hikayesi ise 1930’lu yıllara dayanıyor.
İlk Dünya Kupası 1930 yılında Güney Amerika’nın futbolda önemli ülkelerinden Uruguay’da düzenlendi. O dönem turnuvanın adı Jules Rimet Kupası olarak anlıyordu. Bunun nedeni ise bu organizasyonun düzenlemesinde en büyük payın Fransız futbol adamı Jules Rimet’e ait olması diyebiliriz. Uluslararası futbolun bir numaralı temsilcisi olan FIFA’nın tarihindeki 3. başkanı olan Jules Rimet ülkeler arasında futbol turnuvası düzenlenmesi fikrini kendi başkanlığı döneminde tüm dünyaya kabul ettirdi. FIFA’nın en uzun süre görevde kalan başkanı olan Jules Rimet, görevde kaldığı 1954 senesine kadar Dünya Kupası’nın gelişimi için elinden geleni yaptı. Bu çabaların karşılığında ise Rimet’in adı kupaya verildi. Dünya Kupası 1974 yılına kadar Jules Rimet Kupası adıyla düzenlendi. 1974 yılında turnuvanın adı FIFA Dünya Kupası olarak değiştirildi.
Futbolun mucidi Avrupalılar olmasına rağmen 1930’lu yıllarda Güney Amerika’da futbol büyük bir gelişim gösteriyordu ve futbola ilgi yoğundu. Bu nedenle ilk Dünya Kupası 1930 yılında Uruguay’da oynatıldı; ancak beklenen ilgiyi göremedi. Zamanın şartlarında Uruguay’a Avrupa’dan ulaşımın zor olması turnuvaya olan rağbeti düşürdü. Birçok ülke Uruguay kararını beğenmediği için turnuvaya katılmama kararı aldı. Yalnızca 13 takımın katılımı ile gerçekleşen Jules Rimet Kupası’nı finalde Arjantin’i 4-2 mağlup eden ev sahibi Uruguay kazandı.
1934 yılında düzenlenen ikinci kupada ise organizasyon bu defa Avrupa’ya taşındı. Avrupa ülkelerinin isteğiyle İtalya’da düzenlenen turnuvada önemli ilkler yaşandı. 32 takımın başvurusu FIFA’yı ülkeler arası eleme müsabakaları oynatmaya mecbur bıraktı. İtalya ev sahibi olmasına rağmen Yunanistan ile eleme maçı oynadı ve kupaya katılan takımlar elemeden geldi. Bu durum tarihte bir ilkti. Kupa geleneği ise değişmedi. İkinci kupayı da ev sahibi takım kazandı. Finalde Çekoslovakya’yı mağlup eden İtalya kupanın sahibi oldu. İlk şampiyon Uruguay ise bu turnuvaya katılmadı.
1938 yılında düzenlenen üçüncü kupayı son şampiyon İtalya kazandı. Fransa’da düzenlenen ve 15 takımın katıldığı organizasyonda “Gök Mavililer” üst üste şampiyonluk kazanan ilk milli takım oldu. Aynı zamanda bu turnuva II. Dünya Savaşı öncesinde düzenlenen ve 12 yıllık ara öncesindeki son turnuva olarak kayıtlara geçti.
II. Dünya Savaşı ve onun yarattığı tahribat 1950 yılına kadar yeni bir Dünya Kupası organizasyonunun düzenlenmesinin önüne geçti. Savaş sonrası ilk kupa 1950 yılında Brezilya’nın ev sahipliği ile düzenlendi. Ev sahibi Brezilya’nın turnuvayı kazanmasına kesin gözüyle bakılırken Dünya Kupası’nın ilk şampiyonu Uruguay küçük çaplı bir mucize ile Brezilya’nın hayallerini yıktı. Uruguay’ın şampiyon olduğu turnuvaya 13 takım katıldı. Bu turnuvada ayrıca statü değişikliğine gidildi ve bugünkü turnuva statüsüne doğru giden yol da açılmış oldu. 1950 Dünya Kupası’nın önemli olaylarından biri de Türkiye cephesinde gerçekleşti. Milli takımımız katılım hakkı elde etmesine rağmen dönemin şartlarından dolayı Brezilya’ya gidemedi ve katılım hakkını kullanamadı.
1954 yılına gelindiğinde ev sahibi ülke çoktan belliydi. 1950 turnuvasını düzenleyecek olan İsviçre, statları turnuvası süresine kadar yetiştiremeyince ev sahipliğinden çekilmişti. FIFA ise 1954’ü İsviçre’ye vereceğini açıklamıştı. Yeniden Avrupa topraklarına dönen Dünya Kupası’na 16 takım katıldı. Bu takımların içerisinde Türkiye’de vardı. Milli takımımız tarihinde ilk kez Dünya Kupası’na katılmış oldu. Turnuvayı ise finalde, Puskas’lı Macaristan’ı 2-0 geriden gelip 3-2 yenen Batı Almanya kazandı. Almanlar savaş sonrası yaralarını sarmış görünüyordu.
1958’de Dünya Kupası İsviçre’den İsveç’e yolcu oldu. Dünya Kupası’nın üst üste Avrupa’da düzenlenmesi özellikle Güney Amerika ülkelerinden tepki alsa da İsveç’te muntazam ve başarılı bir organizasyon yapıldı. Artık Dünya Kupası’nda en çok şampiyonluk kazanan ülke olan Brezilya’nın zamanı gelmişti. Dünyanın en büyük futbol yıldızlarından Pele’nin şov yaptığı final maçında ev sahibi İsveç’i devirdi ve kupayı müzesine götürdü. Brezilya 1962 senesinde Şili’de düzenlenen ve Pele’nin sakatlıklarla boğuştuğu turnuvayı da kazanarak üst üste 2. şampiyonluğunu elde etti. Brezilya bunu İtalya’dan sonra başaran ikinci takım oldu.
1966 Dünya Kupasına futbolun mucidi İngilizler her anlamda damga vurdu diyebiliriz. Futbol doğduğu topraklara geri dönmüştü ve turnuvayı İngilizler düzenliyordu. Bu turnuva onlar için bir onur mücadelesi olmuştu. Kupayı kazanmayı çok isteyen İngiltere finale kadar gelmişti. Finalde ise uzatmaya giden maçta Batı Almanya’yı pek çok otoriteye göre şaibeli bir gol ile mağlup eden İngiltere ilk ve tek Dünya Kupası zaferini elde etti. İngilizlerin çizgiyi geçip geçmediği bir sır olarak kalan golü ise bugün hala konuşuluyor.
Meksika’da düzenlenen 1970 Dünya Kupası, belki de tarihin en zevkli Dünya Kupası organizasyonlarından biri oldu. Kupayı 3. kez kazanan Brezilya tarihe geçerken Pele ise son kez Dünya Kupası’nda boy gösterdi. Ayrıca Brezilya teknik direktörü Mario Zagallo hem oyuncu hem de teknik direktör olarak kupayı alan ilk isim oldu. Alman efsane Gerd Müller ise 10 gol atarak gol kralı oldu ve tarihe geçti.
1974’te kupa tekrar Avrupa’ya döndü. Almanya’da düzenlenen turnuvada Hollanda’nın Cruyff önderliğindeki performansı dikkatleri çekti. Dünyayı “total futbol” ile tanıştıran turnuva olan 1974’ün kazananı ise ev sahibi Batı Almanya oldu. Finalde Hollanda çok daha etkili olmasına rağmen Almanlar tecrübesini konuşturdu ve kupaya uzandı. Alman efsaneler Gerd Müller ve Franz Beckenbauer bu turnuvada yıldızlaştı.
Dünya Kupası 1978 yılında, 16 yıl sonra Güney Amerika’ya döndü. Ekonomik ve politik sıkıntılar içinde olan Arjantin’de düzenlenen turnuva, futbolda Arjantin efsanesinin başlamasının yolunu açtı. Ev sahibi Arjantin Cruyff’tan yoksun Hollanda’yı finalde mağlup ederek ilk şampiyonluğuna ulaştı. İlk defa 24 takımla düzenlenen ve İspanya’nın ev sahipliğinde yapılan 1982 Dünya Kupası’nda uzun bir aradan sonra İtalyanların yüzü gülüyordu. Zico’lu Brezilya ve son şampiyon Arjantin’in önünde şampiyon olan İtalya finalde ise güçlü Batı Almanya’yı geçmeyi başardı.
1986 Meksika Dünya Kupası tarihinin en zevkli turnuvalarından biri oldu. Arjantinli efsane Diego Armando Maradona’nın şov yaptığı turnuvada, Maradona’yı izlemek isteyen insanlar statlara ve televizyonlara hücum etti. Çeyrek finalde İngiltere’ye attığı gol “Tanrının Eli” ismiyle ölümsüzleşirken, turnuvaya tek başına damga vuran Maradona Arjantin’e 2. şampiyonluğunu getirdi. 1990 İtalya’da ise yine Arjantin’in kupayı kazanacağı düşünülürken Almanya rövanşı almayı başardı. Maradona öderliğindeki Arjantin’i finalde tartışmalı bir penaltı ile mağlup eden “Panzerler” kupayı kazandı. 1990 Maradona’nın son Dünya Kupası oldu.
1994 yılında Dünya Kupası sürpriz denilebilecek bir karar ile ABD’de düzenlendi. O dönemde ABD’de futbolun popüler olmayışı eleştirilere neden olsa da ABD müthiş bir organizasyona imza attı. Fakat saha dışı olaylar turnuvaya damga vurdu. Kolombiya oyuncusu Escobar’ın kendi kalesine attığı golden sonra öldürülmesi ve Maradona’nın dopingli çıkması nedeniyle ihracı 1994’e damga vuran olaylar oldu. Finalde ise İtalya’yı yenen Brezilya şampiyonluğa ulaştı.
1998’de son şampiyon Brezilya ağır favoriydi. Buna rağmen ev sahibi Fransa büyük bir çıkış yaptı ve finalde Brezilya’yı mağlup etti. İlk şampiyonluğunu kazanan Fransa’da Zidane ön plana çıkan oyuncu oldu. 2002’de Güney Kore ve Japonya’da düzenlenen turnuvada Brezilya yaptığı hatalardan ders çıkarmış olacak ki şampiyonluk ipini göğüslemeyi başardı. Bu turnuva bizim için de çok özeldi. Uzun bir aradan sonra Dünya Kupası’na katılan Türkiye inanılmaz bir performans ile üçüncülük elde etti. Bu Türk futbol tarihinin en büyük başarısı olarak kayıtlara geçti.
Tarihin en sıkıcı Dünya Kupası organizasyonlarından olan 2006 Almanya’yı defansif bir takım olan İtalya kazandı. Bu turnuvaya damga vuran olay ise final maçında Zidane’ın Materazzi’ye kafa atması oldu. Kırmızı kart ile oyundan atılan Zidane bu şekilde futbol hayatına nokta koydu. 2010 yılında Dünya Kupası ilk kez Afrika’da düzenlendi. Güney Afrika’nın ev sahipliğindeki organizasyona, yörenin yerel çalgısı “vuvuzela” damga vurdu. Turnuva boyunca bu çalgı tribünleri inletirken İspanya ise ilk şampiyonluğunu kazandı.
2014’te Dünya Kupası bir kez daha kıta değiştirdi ve futbolun kalbi olan ülkelerden biri Brezilya’ya gitti. Ev sahibi pozisyonda olan Brezilya belki kendi tarihinin en güçlü kadrosuna sahip değildi fakat favori gösteriliyordu. Son şampiyon İspanya ise gruplarda turnuvaya veda ederek herkesi şaşkına çevirdi. Brezilya kendi seyircisi önünde yarı finale kadar gelse de büyük bir bozguna uğramaktan kurtulamadı. Turnuvayı şampiyon olarak bitiren Almanlar yarı finalde Brezilya’yı 7-1’lik skor ile adeta tarumar etti. Finalde ise Messi’li Arjantin’i devirmeyi başardı.
2018 yılı ise yine bir ilke sahne oldu. Dünya Kupası ilk kez Doğu Avrupa’da düzenlendi ve turnuvaya Rusya ev sahipliği yaptı. Nispeten sönük bir turnuva yaşanırken son şampiyon Almanya gruplarda elendi. Kupayı ise tarihlerinde 2. kez Fransızlar kazandı.
2022 Dünya Kupası bugüne kadar belki de en tartışmalı turnuva oldu. İlk defa Ortadoğu’da düzenlenen Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan Katar ve organizasyonu bu ülkeye veren FIFA eleştiri oklarının hedefi oldu. Turnuvanın ligler devam ederken, kış aylarında düzenlenecek olması ise en büyük sorun olarak karşımıza çıktı. 2022 Dünya Kupası’nın nasıl sonuçlanacağı ise merakla bekleniyor. Şampiyonun kim olacağı kadar Katar’ın ev sahibi performansı da merak ediliyor. Bu turnuva aynı zamanda bir devrin ikon futbolcuları Messi ve Ronaldo’nun da son Dünya Kupası olacak gibi görünüyor.