Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en usta yönetmenlerinden biri olan Alfred Hitchcock’un imzasını taşıyan Frenzy, Türkçe ismiyle Cinnet, ilk olarak 1972 yılında izleyicilerle buluştu. Yönetmenin en kült filmlerinden biri olan Psycho’dan (Sapık) tam on iki yıl sonra yayınlanan bu yapım, usta yönetmenin uzun süre sonra piri olduğu gerilim türüne geri dönüşünü temsil ettiği için de ayrı bir öneme sahip. Hatta izleyicilerle buluştuğu dönemde çeşitli eleştiriler almış olsa da, günümüzde Hitchcock seyircisi tarafından genellikle yönetmenin son sağlam filmlerinden biri olarak görülüyor. Arthur La Bern’in “Goodbye Piccadilly, Farewell Leicester Square” isimli kitabından uyarlanan yapımın senaryo uyarlaması Anthony Shaffer’ın imzasını taşıyor. Filmde Jon Finch, Barry Foster, Barbara Leigh-Hunt ve Anna Massey gibi oyuncular oldukça başarılı performanslar sergiliyorlar.
1 saat 56 dakika uzunluğundaki Cinnet, Hitchcock’un ne kadar usta bir yönetmen olduğunu bir kez daha gözler önüne seren bir yapım. İzleyiciyi dehşete düşürmek ve korkutmak açısından onları asla hayal kırıklığına uğratmayan filmde, görüntü yönetiminin ve Ron Goodwin imzalı film müziklerinin de hakkını vermek gerek. En İyi Yönetmen, Drama dalında En İyi Film, En İyi Özgün Müzik ve En İyi Senaryo olmak üzere dört dalda Altın Küre adaylığı elde eden Frenzy, günümüzde sık sık karşılaştığımız klişelerle dolu ve başarısız korku filmlerinden bıkanlar için hâlen bütün ihtişamıyla olduğu yerde duruyor.
Frenzy’de 1970’li yılların Londra’sına gidiyor ve kadınlara tecavüz ettikten sonra onları kravatla boğarak katleden bir seri katili izliyoruz. Polis köşe bucak aradığı bu katilin peşinde, aslında uzun süre yanlış kişiyi kovalıyor. Bir yandan katil olmakla suçlanan karakteri, bir yandan da katilin saçtığı dehşeti takip ediyoruz. Frenzy’i ilginç kılan bir diğer nokta da aslında Hitchcock’un bize katilin kim olduğunu çok erken söylemesi. Buna rağmen film, sürükleyiciliğinden ve geriliminden hiçbir şey kaybetmiyor.